herim

listen to the pronunciation of herim
التركية - الإنجليزية
all my
her
every

Don't worry, everything will be OK. - Üzülmeyin, her şey düzelecek.

She goes running every morning. - O her sabah koşmaya gider.

her
any

Can you see anything in there? - Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.

her
(Askeri) each

Brush your teeth after each meal. - Her yemekten sonra dişlerini fırçala.

The president appointed each man to the post. - Genel müdür her bir adamı görevine atadı.

her
all

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

All that glitters is not gold. - Parlayan her şey altın değildir.

her
pan

Tom came into the living room, not wearing any pants. - Tom herhangi bir pantolon giymeden oturma odasına girdi.

Everybody started to panic. - Herkes panik yapmaya başladı.

her
omni

How many omnivorous children are patients in hospital? - Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?

Jane Goodall discovered that chimpanzees are omnivorous, not vegetarian. - Jane Goodall şempanzelerin her şeyi yediklerini, vejetaryen olmadıklarını keşfetti.

Her
ladyship
her
per

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without. - Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.

her
every single

Tom does this every single time. - Tom bunu her zaman yapar.

I think about that every single day. - Her gün onu düşünürüm.

her
soever
her
(Bilgisayar) recur every
her
(Bilgisayar) refresh every
her
(Bilgisayar) for all

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

The law is equal for all. - Kanun herkes için aynıdır.

her
(Bilgisayar) start every
her
either

Do you know either of the two girls? - İki kızın her birini tanıyor musun?

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

her
whatever

You can eat whatever you like. - Her ne istiyorsanız yiyebilirsiniz.

I will lend you whatever book you need. - İhtiyacın olan her kitabı sana ödünç vereceğim.

her
whoever

Sam helps whoever asks him to. - Sam yardım isteyen herkese yardım eder.

Give it to whoever wants it. - Onu her kim isterse ona ver.

her
every; each
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف herim في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

her
The form of she used after a preposition or as the object of a verb; that woman, that ship, etc

The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..

her
Belonging to her

This is her book.

her
High Efficiency Red
her
adv: here 32
her
The hard error rate is the frequency of errors caused by permanent physical defect in the memory system The hard error rate is usually much lower than the soft error rate
her
Sah'english | adronato
her
her WEAK STRONG Her is a third person singular pronoun. Her is used as the object of a verb or a preposition. Her is also a possessive determiner
her
You use her to refer to a woman, girl, or female animal. I went in the room and told her I had something to say to her I really thought I'd lost her. Everybody kept asking me, `Have you found your cat?' Her is also a possessive determiner. Liz travelled round the world for a year with her boyfriend James
her
pron. specific female; possessive form of she
her
Of them; their
her
{p} belonging to a female or woman
her
Her is sometimes used to refer to a country or nation. Her is also a possessive determiner. Our reporter looks at reactions to Britain's apparently deep-rooted distrust of her EU partner
her
adj [{referring to something that belongs to a female} (This is ~ book )] punya dia (dia) 2 pron [{object pron referring to a female} (Please give ~ this letter )] dia
her
Herpa 1: 43 resin Germany
her
In written English, her is sometimes used to refer to a person without saying whether that person is a man or a woman. Some people dislike this use and prefer to use `him or her' or `them'. Talk to your baby, play games, and show her how much you enjoy her company. Her is also a possessive determiner. The non-drinking, non smoking model should do nothing to risk her reputation
her
The form of the objective and the possessive case of the personal pronoun she; as, I saw her with her purse out
her
le
التركية - التركية

تعريف herim في التركية التركية القاموس.

HERİM
(Osmanlı Dönemi) Çok ihtiyarlamış ve kocamış kimse
HER
(Osmanlı Dönemi) f. Bütün, hep, tamamen
HER
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir: "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi."- H. E. Adıvar
her
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir
الإنجليزية - التركية

تعريف herim في الإنجليزية التركية القاموس.

her
ona

Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı? - Reporter: Did you buy her a kitten?

Ona kendi odamı gösterdim. - I showed her my room.

her
o
her
onun

Onun elleri buz kadar soğuktu. - Her hands were as cold as ice.

Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum. - I don't know anything about her family.

her
kendine

Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı. - Emi ordered herself a new dress.

O, sırrı kendine sakladı. - She kept the secret to herself.

her
onu

Onu Kaliforniya'ya gönderiyorum. - I'm sending her to California.

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - He promised to meet her at the coffee shop.

her
dişil onun
her
{z} dişil onu; ona; ondan; onun: He loves her. Onu seviyor. He looked at her. Ona baktı. They hated her. Ondan nefret ettiler. It pleased
her
kendisi

Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı. - Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.

Kendisini ateşle ısıttı. - She warmed herself by the fire.

her
ondan

Seni ondan daha çok seviyorum. - I love you more than her.

Herkes ondan iyi şekilde bahseder. - Everybody speaks well of her.

her
dişil onu
her
kendi

Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi. - The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.

Ona kendi odamı gösterdim. - I showed her my room.

her
(dişil) onu
herim
المفضلات