You should prepare for the worst.
- En kötüsü için hazırlanmalısın.
I have to prepare for the test in English.
- İngilizce test için hazırlanmak zorundayım.
She is busy preparing for an examination.
- O, sınava hazırlanmakla meşgul.
He was in charge of preparing a magazine for publication.
- O yayınlama için bir dergi hazırlanmasında sorumlu oldu.
He has drawn up a will.
- O, bir vasiyetname hazırladı.
In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake.
- Ona doğum gününde bir sürpriz yapmak için, ben harika bir pasta hazırladım.
Tom prepared dinner by himself.
- Tom akşam yemeğini kendisi hazırladı.
We need time to prepare the list.
- Listeyi hazırlamak için zamana ihtiyacımız var.
We did our best to prepare Tom for what was going to happen.
- Olacak şeye Tom'u hazırlamak için elimizden geleni yaptık.
I came to fix you a decent meal.
- Sana iyi bir yemek hazırlamak için geldim.
I'm busy cooking dinner.
- Akşam yemeği hazırlamakla meşgulüm.
As far as I go, I'm a cook. The only thing I do is prepare the food.
- Bildiğim kadarıyla, ben bir aşçıyım. Yaptığım tek şey yemek hazırlamak.
Tom said that he didn't have enough time to make his own lunch.
- Tom kendi öğle yemeğini hazırlamak için yeterli zamanını olmadığını söyledi.
Do you have to make dinner?
- Akşam yemeği hazırlamak zorunda mısın?
Mrs. West is busy getting breakfast ready.
- Bayan West kahvaltı hazırlamakla meşgul.
Mother was busy getting ready for dinner.
- Annem akşam yemeğini hazırlamakla meşguldü.
It only took Mary a few minutes to set the table.
- Masayı hazırlamak Mary'nin sadece birkaç dakikasını aldı.
Whose turn is it to set the table?
- Masayı hazırlamak için kimin sırası?