The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
I need to keep moving.
- Hareket etmeye devam etmem gerekiyor.
They would have to move fast.
- Onlar hızlı hareket etmek zorunda kalacaktı.
If you find yourself in quicksand you'll sink more slowly if you don't move.
- Kendinizi kayan kumda bulduğunuzda, hareket etmezseniz daha yavaş batarsınız.
I had to act quickly.
- Çabuk hareket etmek zorunda kaldım.
We'll have to act fast.
- Hızlı hareket etmek zorunda kalacağız.
Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
You must move quickly.
- Hızlı hareket etmek zorundasın.
George felt the train begin to move.
- George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
We had to leave for America on short notice.
- Hemen Amerika'ya hareket etmek zorunda kaldık.
He is about to leave for London.
- O, Londra'ya hareket etmek üzeredir.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
If we are to be there at six, we will have to start now.
- Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
It is imperative for you to act at once.
- Derhal hareket etmen zorunludur.
Tom had no desire to move to Boston.
- Tom Boston'a hareket etmek için hiç isteğe sahip değildi.
Impulsiveness is the devil.
- Düşünmeden hareket etmek şeytandır.