Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
People in the United States speak English.
- Birleşik Devletler halkı İngilizce konuşur.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için birlikte çalışmamız gerek.
I don't care who your father is. You still have to follow my orders.
- Babanın kim olduğu umurumda değil. Hala benim emirlerime uymak zorundasın.
He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
In case it rains, I won't go.
- Yağmur yağması halinde, gitmem.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The matter is all settled.
- Sorun tamamen halledildi.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
I can still see my mother's face.
- Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
After her sickness, she's only a shadow of her former self.
- O, hastalığından sonra, eski halinin sadece bir gölgesidir.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
Tom doesn't have it all figured out yet.
- Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
I still can't figure out how it happened.
- Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.