She breathed in deeply and started to tell about her situation.
- O, derin bir nefes alıp hâlini anlatmaya başladı.
This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
- Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
- İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
I don't care who your father is. You still have to follow my orders.
- Babanın kim olduğu umurumda değil. Hala benim emirlerime uymak zorundasın.
She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
He is in good temper.
- O, iyi bir ruh hali içinde.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Fighting won't settle anything.
- Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ taze.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
The victim's body was lying face down on the rug.
- Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
The plural form of 'person' is 'people', not 'persons'.
- 'person''ın çoğul hali 'people''dır, 'persons' değildir.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
I still can't figure out how it happened.
- Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
Tom doesn't have it all figured out yet.
- Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.