Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
The job offer still stands.
- İş teklifi hâlâ duruyor.
Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
- Japon halkı duygularını ifade etmek için hediyeleri takas eder.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
In case it rains, I won't go.
- Yağmur yağması halinde, gitmem.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
Fighting won't settle anything.
- Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
The plural form of 'person' is 'people', not 'persons'.
- 'person''ın çoğul hali 'people''dır, 'persons' değildir.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
Tom doesn't have it all figured out yet.
- Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.