Bütün gün bir ofiste mahsur kalmak istemiyorum.
- I don't want to be stuck in an office all day.
Evde mahsur kalmaktan bıktım.
- I'm sick of being stuck at home.
Kar fırtınasından dolayı Tom Boston'da mahsur kaldı.
- Because of the snow storm, Tom was stuck in Boston.
Üç aydır burada mahsur kaldık.
- We've been stuck here for three months.
Ona yapmamasını söylememe rağmen o düşüncesine yapışmış.
- He stuck to his opinion though I told him not to.
Kitabın iki sayfası birbirine yapışmış.
- Two pages of the book stuck together.
Boğazımda takılmış bir balık kılçığını çıkarmayı denemek istiyorum.
- I want to try and get a fish bone stuck in my throat.
Tom'un arabası çamura saplanmış.
- Tom's car is stuck in the mud.
Arabam çamura saplanmış. Onu dışarı itmem için bana yardımcı olabilir misin?
- My car is stuck in the mud. Could you help me push it out?
Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
Tom bir trafik sıkışıklığında saplanıp kaldı.
- Tom got stuck in a traffic jam.
Bill Mary'ye aşık gibi görünüyor.
- Bill seems to be stuck on Mary.
Can you shift this gate? I think it's stuck.