hızını

listen to the pronunciation of hızını
التركية - الإنجليزية
{i} timing
pace

Tom does things at his own pace. - Tom işleri kendi hızınızda yapar.

We're sorry that the pace of construction is not sufficient to address the great demand for apartments. - Biz inşaat hızının büyük daireler talebini karşılamaya yeterli olmadığı için üzgünüz.

hız
velocity

Light travels at a velocity of 186,000 miles per second. - Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder.

The velocity of light is about 186,000 miles per second. - Işık hızı saniyede yaklaşık 186.000 mildir.

hız
speed

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde hız sınırı 50 km / h dir.

hızını ayarlamak
pace
hızını ölçmek
time
hızını alamamak
be unable to stop oneself
hızını alamamak
1. (for a vehicle) to be unable to get up to speed, not to go as fast as it should. 2. to be unable to slow down. 3. not to slack off: Kış hızını alamadı. Old man winter is still going strong. 4. still to be in a bad temper, still to be furious: Patron hızını alamadı, bir tekme daha attı. The boss's fury was not yet spent, so he gave me yet another kick
hızını alamamak
to be unable to slow down
hızını alamamak
be unable to slow down
hızını almak
to slow down
hızını almak
1. to subside, lose force. 2. to slow down; to lose momentum
hızını artırmak
rev up
hızını artırmak
speed up
hızını artırmak
rev
hızını bağışlamak
(Hukuk) grant his\her swift
hızını düşürmek
de escalate
hızını kaybetmek/yitirmek
(for something) to weaken, lose its force
hızını kesmek
retard
hızını kesmek
to slow down
hız
pace

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

He walked at a quick pace. - O büyük bir hızla yürüdü.

hız
{i} expedition
hız
{i} rate

The growth rate of the Japanese economy will top 0.7% this year. - Japon ekonomisinin büyüme hızı bu yıl % 0.7'yi geçecek.

I can type at a very fast rate. - Çok yüksek bir hızda daktilo ile yazabilirim.

hız
rush
hız
ratio

The application allows you to quickly calculate the ratio of body mass index - BMI. - Uygulama, vücut kütle indeks oranını hızlı bir şekilde hesaplamanı sağlıyor.

hız
(Biyokimya) velecity
hız
(Meteoroloji) sayisal
ilerleme hızını
feed-rate
hız
impetus
hız
celerity
hız
dispatch
hız
swiftness
hız
momentum
hız
speeds

This ship can reach extremely high speeds. - Bu gemi, son derece yüksek hızlara ulaşabilir.

A category 5 hurricane can reach speeds of about 155 miles per hour. - Kategori 5 bir kasırga saatte yaklaşık 155 mil hıza ulaşabilir.

hız
speeded
hız
momentum, impetus
hız
speed, velocity " sürat; impetus
hız
quickness
hız
enthusiasm, spiritedness, spirit, vigor, vitality, zest
hız
pelt
hız
bat

The battle quickly became fierce and bloody. - Savaş hızla şiddetli ve kanlı oldu.

hız
raciness
hız
force, strength, power, violence: Rüzgârın hızı kesildi. The wind's died down
hız
tilt
hız
speed, rapidity, velocity
hız
career
hız
haste

Mary hastened back to her room. - Mary hızla odasına geri döndü.

The mistake hastened his retirement. - Hata onun emekliliğini hızlandırdı.

hız
speed , rate
hız
rapidness
hız
lick
hız
rapidity
hız
loudness
hız
range
التركية - التركية

تعريف hızını في التركية التركية القاموس.

HIZ
(Osmanlı Dönemi) Sür'at, çabukluk.* Gayret, şevk
HIZ
(Osmanlı Dönemi) Fiz: Alınan yolun zamana oranı
Hız
şiddet
hız
Bir hareketten doğan güç, şiddet: "Yağmur şimdi hızını daha da arttırmıştı."- H. Taner. Çaba, güç, gayret, takat
hız
Çabukluk, sürat
hız
Çabukluk, sür'at
hız
Çaba, güç, gayret, takat
hız
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sür'at
hız
Bir hareketten doğan güç, şiddet
hız
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sürat: "Hikâyede baştan sona kadar hareket ve hız olmalıdır."- F. R. Atay
hız
(Osmanlı Dönemi) sürat