This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
The American Government declared a state of emergency.
- Amerikan hükümeti olağanüstü hal ilan etti.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Layla became irresistible.
- Leyla karşı konulmaz hale geldi.
The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
- Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
In case of fire, call 119.
- Yangın haline, 119'u ara.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
From the look on his face, he is in a bad mood now.
- Görünüşe göre o şimdi kötü bir ruh hali içinde.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
Japanese people exchange gifts in order to express their feelings.
- Japon halkı duygularını ifade etmek için hediyeleri takas eder.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
The water temperature's still low so you're not going to swim, are you?
- Su sıcaklığı hala düşük, bu nedenle yüzmeye gitmeyeceksiniz, tamam mı?
She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
After her sickness, she's only a shadow of her former self.
- O, hastalığından sonra, eski halinin sadece bir gölgesidir.
Is this a different word or just another form of the same word?
- Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
She is in a bad mood.
- O kötü bir ruh hali içinde.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
I still can't figure out how it happened.
- Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
All prepositions take the nominative.
- Tüm edatlar, yalın haldedir.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.
"...«trajedi»ler bi-eyyi-hâl manzum olmak ve beş ve¬yâhûd üç fasla münkasım bulunmak lâzımdır." (Nâmık Kemal, Mukaddime-i Celal).
... are aware of hal ...