Bolluk içinde yaşıyor.
- She lives in abundance.
Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
- In times of abundance, remember the times of famine.
Serveti nasıl dağıtacağın büyük bir sorundur.
- How to distribute abundance is a great problem.
O, çok miktarda para borçluydu.
- He owed large amounts of money.
Senin planın çok miktarda para gerektirir.
- Your plan requires a large amount of money.
Kitapta bir resim bolluğu var.
- There is an abundance of pictures in the book.
Isıtıcı sular, mercan resiflerine zarar verir ve birçok deniz türünün verimini, bolluğunu ve üretkenliğini değiştirir.
- Warmer waters harm coral reefs and alter the distribution, abundance, and productivity of many marine species.
A large amount of money was spent on the new bridge.
- Es wurde eine große Menge Geld in die neue Brücke gesteckt.
Large amounts of timber are used in paper making.
- Bei der Papierherstellung werden große Mengen an Holz verwendet.