Tom yararlı bir şey söylemedi.
- Tom didn't say anything worthwhile.
Bu yararlı bir kitap.
- This is a worthwhile book.
Bunun zaman harcamaya değer olduğunu düşünüyor musun? Öyle olduğunu sanmıyorum.
- Do you think it's worthwhile? I don't think so.
Başka bir dili okumak zordur ama zaman harcamaya değer.
- Studying another language is hard, but worthwhile.
Bu kitabı okumak gerçekten zamana değerdi.
- Reading this book was really worthwhile.
Tatlı suyun pahalı olduğu yerde suyu tuzdan arındırmak uğraşmaya değer.
- Desalination of water is worthwhile where fresh water is expensive.
İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.
- It is worthwhile considering what it is that makes people happy.
Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.
- I think what Tom is doing is worthwhile.