I do not like wearing anybody else's clothes.
- Başka birinin elbiselerini giymeyi sevmem.
I like wearing old clothes.
- Eski elbiseleri giymeyi seviyorum.
I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
- Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
The school rules require students to wear school uniforms.
- Okul kuralları öğrencilerin okul üniformaları giymelerini gerektiriyor.
It's very difficult even for a Japanese to put on a kimono.
- Kimono giymek bir Japon için bile çok zordur.
He stopped to put on his shoes.
- O, ayakkabılarını giymek için durdu.
Employees are required to wear uniforms.
- Çalışanlar üniforma giymek zorunda.
We have to wear school uniforms at school.
- Okulda, okul üniforması giymek zorundayız.
Mary asked Alice if she could borrow a dress to wear to the dance.
- Mary Alice'e dansta giymek için bir elbise ödünç alıp alamayacağını sordu.
Mary didn't want to wear a sexy costume for Halloween so she decided to dress like an Amish woman.
- Mary Cadılar bayramı için seksi bir kostüm giymek istemiyordu bu yüzden Amish bir kadın gibi giyinmeye karar verdi.
Tom wore gloves to avoid leaving his fingerprints on the murder weapon.
- Tom cinayet silahında parmak izlerini bırakmaktan kaçınmak için eldivenler giydi.
Please look at the girl who wore the blue clothes.
- Lütfen mavi elbise giymiş şu kıza bak.
I don't like to wear shoes without socks.
- Ayakkabıyı çorap olmadan giymek hoşuma gidiyor.
Why don't you go buy yourself something pretty to wear to the party?
- Neden partide giymek için kendine güzel bir şey almaya gitmiyorsun?
She has worn the same hat for a month.
- Bir ay boyunca aynı şapkayı giydi.
Tom realized right away that he should have worn a heavier coat.
- Tom daha kalın bir palto giymesi gerektiğini hemen fark etti.
What do you have on for tomorrow night?
- Yarın gece için ne giyersin?
Tom didn't have on his shoes.
- Tom ayakkabılarını giymemişti.
Tom put on his shoes.
- Tom ayakkabılarını giydi.
He put on his sweater wrong side out.
- O kazağını ters yüz giydi.
The shoes you are wearing look rather expensive.
- Giydiğin ayakkabılar oldukça pahalı görünüyorlar.
She was wearing dark brown shoes.
- O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
Today is his coronation day.
- Bugün onun taç giyme günü.
The princess attended the King's coronation.
- Prenses kralın taç giyme törenine katıldı.
The princess attended the King's coronation.
- Prenses kralın taç giyme törenine katıldı.