giyinmek

listen to the pronunciation of giyinmek
التركية - الإنجليزية
dress

You don't have to dress up. - Şık giyinmek zorunda değilsin.

If I were invisible I wouldn't have to dress myself. - Görünmez olsam, giyinmek zorunda olmam.

put on

I have to dry my hair, put on makeup and get dressed. - Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.

to get dressed, to dress oneself
dress oneself
have (got) something on
get on
have on
get into
attire
tog oneself up
groom
to be dressed up
to be angry at (something) without showing it. giyinip kuşanmak to dress oneself up, put on one's best clothes
to dress
dressed in
get dressed

I have to get dressed now. - Şimdi giyinmek zorundayım.

He needs ten hours to get dressed. - Onun giyinmek için on saate ihtiyacı var.

giyinme
wear

I love to wear sport clothes. - Spor giyinmeyi seviyorum.

Mary didn't want to wear a sexy costume for Halloween so she decided to dress like an Amish woman. - Mary Cadılar bayramı için seksi bir kostüm giymek istemiyordu bu yüzden Amish bir kadın gibi giyinmeye karar verdi.

giyinmek, koymak, örtünmek
to dress up, put, to cover
şık giyinmek
dress up

You don't have to dress up. - Şık giyinmek zorunda değilsin.

giyinme
toilet
sıkı giyinmek
bundle up
giyin
{f} dressed

She was dressed like an actress. - O bir aktris gibi giyinmişti.

She is always neatly dressed. - O her zaman temiz giyinir.

giyin
got dressed

I got dressed early, but the workmen have not yet arrived. - Ben erken giyindim ama işçiler henüz gelmedi.

Tom waited downstairs as Mary got dressed. - Tom, Mary giyinirken alt katta bekledi.

giyin
{f} dress

Upon the day appointed for their execution she cut off her hair and dressed herself as if going to a fete. - Onların idamı için belirlenen günde, o sanki şölene gidiyormuş gibi saçını kesti ve giyinip kuşandı.

She was dressed all in black. - O tümüyle siyah giyindi.

giyin
{f} dressing

Aimee is dressing in her bedroom. - Aimee yatak odasında giyiniyor.

Tom went into his dressing room. - Tom giyinme odasına gitti.

giyin
get dressed

Tom helped his son get dressed. - Tom oğlunun giyinmesine yardımcı oldu.

We have to get dressed. - Biz giyinmek zorundayız.

aceleyle giyinmek
huddle
açık giyinmek
to wear revealing clothes; to wear décolleté dresses
aşırı şık giyinmek
overdress
giyin
attire

Sami was dressed in cowboy attire. - Sami kovboy kıyafeti giyindi.

giyinme
dressing oneself
güzel giyinmek
doll up
hafif giyinmek
to dress lightly
havalı giyinmek
posh oneself up
hırtlamba gibi giyinmek
to be dressed in layer upon layer of clothes
iki dirhem bir çekirdek giyinmek
to slick oneself up
ilgi çekmek için dikkat çekici giyinmek
camp
resmi giyinmek
dress

Do you have to dress up every day for work? - İş için her gün resmi giyinmek zorunda mısın?

sivil giyinmek
dress in plain clothes
sivil giyinmek
(asker) to dress in civilian clothes, to wear civvies; (polis) to dress in plain clothes
sivil giyinmek
dress in civilian clothes
spor giyinmek
dress sporty
sıkı giyinmek
wrap up
temiz giyinmek
to wear neat, clean clothes
tiril tiril giyinmek
to wear spotlessly clean clothes
şık giyinmek
spruce oneself up
şık giyinmek
spruce up
التركية - التركية
Kendi üzerine giymek
Ağır bir söze veya davranışa, sesini çıkarmadan içerlemek
Giysiyi belli bir yerden almak veya belli bir yerde diktirmek: "Hepsi terzi Mir'de giyinirlerdi."- Ö. Seyfettin
Sesini çıkarmadan içerlemek
Kendi üzerine giymek: "Koltukta çok mükellef giyinmiş ve çok güzel bir kadın oturuyor."- P. Safa
Belli bir yerden almak veya belli bir yerde diktirmek
kuşanmak
giyinme
Giyinmek işi
giyinmek
المفضلات