John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.
- I don't like talking in front of people.
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
- They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking to?
Jim ile konuşan kız Mary'dir.
- The girl talking with Jim is Mary.
Mary ile konuşan adam Tom'dur.
- The man Mary is talking with is Tom.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking with?
Ne hakkında konuşuyorsun?
- What're you talking about?
O, onunla konuşarak iyi bir zaman geçirdi.
- She had a good time talking with him.
Yolculuğu hakkında onunla konuşarak iyi vakit geçirdi.
- She had a good time talking with him about his trip.