gibi-

الإنجليزية - التركية

تعريف gibi- في الإنجليزية التركية القاموس.
adam gibispan> adam: Man, as man
avucunun içi gibispan>: (deyim) Like the palm of (öne's) hand

التركية - التركية

تعريف gibi- في التركية التركية القاموس.
deli kızın çeyizi gibispan>: bir arada sergilenen ve birbirine yakışmayan eşya için söylenir
Gibispan>: kadar
Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun. - Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
gibispan>: İmişçesine, benzer biçimde
gibispan>: O anda, tam o sırada, hemen arkasından
gibispan>: -e benzer: "İn cin, uyanmadan denizin üstü boş gibidir."- H. Taner. O anda, tam o sırada, hemen arkasından. İmişçesine, benzer biçimde: "Bu sade dekor, ölümün manzarasını ulvi bir tablo gibi güzelleştirmiştir."- O. S. Orhon. ...-e yakışır biçimde

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف gibi- في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.: The IEC prefix meaning 230 = 1,0243 = 1,073,741,824. Compare giga-, meaning 109 = 1,0003 = 1,000,000,000

التركية - الإنجليزية

تعريف gibi- في التركية الإنجليزية القاموس.

yapar gibispan> görünmek

pretend

I'm tired of pretending. - Yapar gibi görünmekten bıktım.

canavar gibispan>

monstrous

köle gibispan> çalışmak

slave

solucan gibispan> kıvrılarak ilerlemek

worm

sarkaç gibispan> sallanmak

oscillate

gibispan>

{s} like

Stanford University has educated entrepreneurs like Larry Page and Sergey Brin. - Stanford Üniversitesi, Larry Page ve Sergey Brin gibi girişimcileri yetiştirdi.

The girl vanished like magic. - Kız, sihir gibi kayboldu.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

We'll use energy sources such as the sun and wind. - Biz güneş ve rüzgar gibi enerji kaynakları kullanacağız.

buz gibispan>

icily

Tom stared at Mary icily. - Tom Mary'ye buz gibi baktı.

dev gibispan>

giant

her zaman olduğu gibispan>

as usual

They're late, as usual. - Her zaman olduğu gibi geç kaldılar.

Deliveries will continue as usual. - Teslimatlar her zaman olduğu gibi devam edecek.

We were unsure what kind of person Tom would be and whether he would like to live in the same house as us. - Tom'un ne tür bir insan olacağından ve bizim gibi aynı evde oturmayı isteyip istemeyeceğinden emin değildik.

Tom and Mary seem to be in some kind of trouble. - Tom ve Mary'nin bir çeşit sorunları var gibi görünüyor.

peri gibispan>

fairy

She looked like a fairy in her beautiful white dress. - Güzel beyaz elbisesi içinde bir peri gibi görünüyordu.

gibispan> gelmek

sound like

temcit pilavı gibispan> ısıtıp ısıtıp ortaya koymak

rehash

gibispan>

as if

ahır gibispan> ev

pigsty

aksi gibispan>

unfortunately

ata biner gibispan> oturma

straddle

ayı gibispan>

bearish

aç kurt gibispan> yemek

wolf

balmumu gibispan>

waxy

balık gibispan>

fishy

beni olduğum gibispan> kabul et

take me as i am

bok gibispan>

filthy

boru gibispan> ses

blare

buz gibispan>

ice-cold

Tom fell into the ice-cold water of the river. - Tom nehrin buz gibi suyuna düştü.

When I got home, I had a nice, ice-cold shower. - Eve döndüğümde, buz gibi soğuk bir duş aldım.

After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.

gibispan>

sort of

gibispan> gelmek

to seem, to appear, to sound (like)

gibispan> görünmek

appear

gibispan> görünmek

seem

He seems to have been a very popular actor when he was young. - O gençken çok popüler bir aktörmüş gibi görünmektedir.

People always seem to enjoy talking about other people's problems. - İnsanlar her zaman başka insanların sorunları ile ilgili konuşmaktan zevk alıyor gibi görünmektedirler.

gibispan> gözükmek