O kötü koku nehirden geliyor.
- That foul odor is coming from the river.
Tom'un koltuk altı kokusu var.
- Tom has an underarm odor.
Tom çiçeği koklamak için eğildi.
- Tom leaned down to smell the flower.
Tanzanya'da yiyecek koklamak, kibar olmayan hatta çok görgüsüzce bir davranıştır.
- It is impolite, or even gross, to smell food in Tanzania.
Koku beni tiksiniyor.
- The odour disgusts me.
Sansar kötü kokusuyla bilinir.
- The weasel is noted for its bad smell.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
This water is odourless.
- Dieses Wasser ist geruchlos.
The flowers give off a strong odor.
- Die Blumen verströmen einen starken Geruch.
It has a pleasant odor.
- Es hat einen angenehmen Geruch.
A dog has a sharp sense of smell.
- Hunde haben einen scharfen Geruchssinn.
I've lost my sense of smell.
- Mein Geruchssinn ist abgestumpft.