gerektirme

listen to the pronunciation of gerektirme
التركية - الإنجليزية
necessity, requirement
implication
{i} requiring

Ordering from catalogs saves you time and money without requiring you to leave the house. - Kataloglardan sipariş verme evden ayrılmanızı gerektirmeden size zaman para kazandırır.

presupposition
gerektirmek
{f} necessitate
gerek
need

At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand. - Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.

I need to configure this server with an appropriate firewall system. - Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.

gerektirmek
require
gerektirmek
entail
gerektirmek
{f} suppose
gerektirmek
involve
gerektirmek
demand
gerektirmek
call for

His plan will call for a lot of money. - Onun planı bir sürü para gerektirmektedir.

gerektirmek
warrant
gerektirmek
imply
gerektirmek
to necessitate, to require, to need, to involve, to exact, to entail, to demand, to call for sth
gerektirmek
{f} beggar
gerektirmek
need
gerektirmek
{f} indicate
gerektirmek
{f} exact
gerek
whether or

I wondered whether or not Tom had told Mary she didn't need to do that. - Tom'un Mary'ye bunu yapması gerekmediğini söyleyip söylemediğini merak ettim.

I wondered whether or not Tom had told Mary she needed to do that. - Tom'un Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyleyip söylemediğini merak ettim.

gerek
demand

He demanded that I should pay the money at once. - Parayı bir kerede ödemem gerektiğini talep etti.

Raising a child demands patience. - Bir çocuk yetiştirmek sabır gerektirir.

gerek
want

Your shoes want mending. - Ayakkabılarının tamir edilmesi gerekiyor.

You want answers to questions you shouldn't ask. - Sormaman gereken sorulara cevaplar istiyorsun.

gerek
concern

Should we be concerned? - Endişeli olmamız gerekiyor mu?

That's nothing you need to concern yourself with. - Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.

gerek
occasion
gerek
ought

I think that you ought to apologize to her. - Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.

You ought to be on time if you start now. - Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.

gerektirmek
dictate
gerek
requirement

Tom didn't find anyone who met the requirements. - Tom gereksinimleri karşılayan birini bulamadı.

Our college won't admit Tom until he meets all the requirements. - Bizim üniversite bütün gereksinimleri karşılayıncaya kadar Tom'u kabul etmeyecek.

gerek
involvement
gerek
required to

You're required to help them. - Ona yardım etmen gerek.

All passengers are required to show their tickets. - Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.

gerektirmek
take
gerektirmek
compel
gerek
(Nükleer Bilimler) necessary

If you are going abroad, it's necessary to have a passport. - Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.

I find it necessary to be able to say what I feel. - Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.

gerek
the need
gerektirmek
require to
gerektirmek
claim
gerektirmek
required to
gerektirmek
require to be
gerektirmek
conduce
gerektirmek
{f} want
gerek
necessity, need, requirement; necessary, needed; whether ... or
gerek
exigence
gerek
both ... and: Gerek annesi, gerek babası aynı yerdendirler. Both his mother and his father are from the same place
gerek
whether ... or: Gerek ben gideyim, gerek siz gidin, gerek o gitsin, farketmez. Whether it is I or you or he who goes, it does not make any difference
gerek
requisition
gerek
necessity

There is no necessity for you to do that. - Onu yapmana gerek yok.

Art is not a luxury, but a necessity. - Sanat bir lüks değil fakat bir gerekliliktir.

gerek
exigency
gerek
repeated, preceding nouns or phrases in parallel position
gerek
pinch

You'll get used to living alone in a pinch. - Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.

This will come in handy in a pinch. - Bu gerektiğinde işe yarayacak.

gerektirmek
to entail, imply
gerektirmek
to necessitate, require
التركية - التركية
Gerektirmek işi, istilzam
Gerek
(Hukuk) İKTİZA
Gerektirmek
mucip olmak
Gerektirmek
(Hukuk) İSTİLZAM ETMEK
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar
gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lazım: "Mecnunlara Leylâ gerek, bana seni gerek seni."- Yunus Emre
gerek
Güçlü ihtimal belirtir
gerek
İcap

Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

gerek
Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu (şey), lâzım
gerek
Kelimeleri, kelime öbeklerini, görevdeş ögeleri birleştirme, eşitlik, istenileni seçme gibi anlamlar katarak bağlar: "Gerek baba, gerek de ana tarafından sofuluk göreneğine vâris olmadım."- Y. K. Beyatlı. İcap: "... millî güvenlik gereklerinin ihlal edilmesi ... hâlinde belirli bir toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklayabilir."- Anayasa
gerek
Güçlü ihtimal belirtir: "Bunların bir bildikleri olsa gerek."- M. Ş. Esendal
gerektirmek
Gerekli kılmak, icap ettirmek, istilzam etmek
gerektirme
المفضلات