Yeterince deneyim sahibi değilsin.
- Du verfügst nicht über genug Erfahrung.
Sana yeterince teşekkür edemiyoruz.
- Wir können dir gar nicht genug danken!
Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
- Es gab nicht genug Beweise, um ihn des Vergehens schuldig zu befinden.
Yeterli deneyimin yok.
- Du verfügst nicht über genug Erfahrung.
O şimdilik kâfi gelecektir.
- That will be enough for the time being.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Twitter yeterince iyi değil.
- Twitter is not good enough.
Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.
- There was food enough for us all.
Yeterli param olsa,o hoş arabayı alırım.
- If I had enough money, I would buy that nice car.
Merkezi ısıtma kışın yeterince ısıtıyor mu?
- Is the central heating warm enough in the winter?
Twitter yeterince iyi değil.
- Twitter is not good enough.
Onların yeteri kadar altını yoktu.
- They did not have enough gold.
Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
- Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.
- Tom brought enough food to feed everyone.
O, köpeğini her gün etle beslemek için yeterince zengin değildi.
- She wasn't wealthy enough to feed her dog meat every day.
Yetersiz beslenme, yeterli miktarda yiyecek almama anlamına gelen yaygın bir yanlış kavramadır.
- It is a common misconception that malnutrition means not getting enough food.
Markku ve Liisa kıt kanaat geçinecek kadar yeterli miktara sahipti.
- Markku and Liisa had just enough to keep the wolf from the door.
You're not fast enough.
- Du bist nicht schnell genug.
I don't speak French well enough!
- Ich spreche nicht gut genug Französisch!