تعريف gelecek في التركية الإنجليزية القاموس.
- future
I really look forward to your visit in the near future.
- Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- ensuing
- the future
No one can tell what'll happen in the future.
- Kimse gelecekte ne olacağını söyleyemez.
My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
- Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- (Askeri) due in
- aftertime
- (deyim) days to come
- fortune
- to come
He is to come to my house tonight.
- O, bu gece benim evime gelecek.
The worst is still to come.
- Yine de en kötüsü gelecek.
- outlook
- fate
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
- future; prospect; future, forthcoming; next
- futurity
- (Hukuk) forthcoming
- coming
Will he be coming this evening?
- O bu akşam gelecek mi?
He is not running in the coming election.
- O, gelecek seçime katılmıyor.
- coming, next
- hereafter
- oncoming
- next
He will have lived here for ten years by the end of next month.
- Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
My sister will go to Tokyo next year.
- Kız kardeşim gelecek sene Tokyo'ya gidecek.
- comming
- gelecek zaman eki
- will
- gelecek kuşak
- next generation
- gelecek vaadeden
- promising
Tom is a promising student.
- Tom gelecek vaadeden bir öğrenci.
Tom is a promising young man.
- Tom gelecek vaadeden genç bir adamdır.
- gelecek ay
- (Bilgisayar) nextmonth
- gelecek aylar
- coming months
- gelecek aylara ait giderler
- (Ticaret) prepaid expenses
- gelecek bilim
- futurology
- gelecek değer
- future value
- gelecek hafta
- nextweek
- gelecek hafta bugün
- this day week
- gelecek işlemleri
- (Ticaret) futures
- gelecek kaygısı
- future anxiety
- gelecek olan
- (Kanun) forthcoming
- gelecek planlama
- future planning
- gelecek vaadeden
- comer
- gelecek vaat eden
- up-and-coming
- gelecek vaat etmek
- be promising
- gelecek yıl
- nextyear
- gelecek yıllar
- coming years
- gelecek yıllara ait gelirler
- (Ticaret) accrued income
- gelecek yıllara ait giderler
- (Ticaret) prepaid expenses
- gelecek zaman
- (Dilbilim) the future tense
- gelecek şoku
- future shock
- gelecek bilimi ile uğraşan kimse
- anyone dealing with the future of science
- gelecek misin
- Let the future
- gelecek zaman
- future
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
- gelecek zaman görünümü
- view of future
- Gelecek Küresel Denizcilik Tehlike ve Emniyet Sistemi
- (Askeri) Future Global Maritime Distress and Safety System
- Gelecek Yılların Savunma Programı G
- (Askeri) Future Years Defense Program
- Gelecek dünya
- the new Jerusalem
- gelecek ay
- proximo
- gelecek ay bugün
- this day month
- gelecek ay içinde
- (Ticaret) proximo
- gelecek ay içinde
- prox
- gelecek beklentisi
- future expectation
- gelecek defa doğru yapacağım
- Next time I'll get it right
- gelecek döneme ait gelir
- (Ticaret) prepaid income
- gelecek döneme ait masraf
- (Ticaret) prepaid expense
- gelecek döneme ait masraflar
- (Ticaret) cost residue
- gelecek görmemek
- see no future
- gelecek günler
- coming days
- gelecek günlerde
- in the next days
- gelecek hafta
- next week
Bill will return next week.
- Bill gelecek hafta geri gelecek.
He is going to New York next week.
- Gelecek hafta New York'a gidiyor.
- gelecek iki hafta içinde
- for two weeks to come
- gelecek ile ilgili
- apocalyptic
- gelecek için plan yapmak
- plan for future
- gelecek için planlar yapmak
- think ahead
- gelecek kararları
- future decisions
- gelecek kararı
- future decision
- gelecek kuşaklar
- posterity
Here, your sentence is now consigned to posterity!
- İşte, şimdi cümlen gelecek kuşaklara bırakıldı!
- gelecek kuşaklara bırakmak
- leave to the next generations
- gelecek mali çerçeve
- (Hukuk) future financial framework
- gelecek mevkii
- (Askeri) prediction position
- gelecek ne getirir
- what the future holds
- gelecek nesillere aktarmak
- hand down the next generations
- gelecek nokta
- (Askeri) set-forward point
- gelecek nokta
- (Askeri) predicted position
- gelecek nokta
- (Askeri) future position
- gelecek noktaya atış
- (Askeri) track off
- gelecek olaylar
- (deyim) coming events
- gelecek program
- trailer
- gelecek sözleşmesi fiyatı
- (Ticaret) futures price
- gelecek tasfiye
- (Ticaret) succeeding account
- gelecek vaadeden
- up and coming
- gelecek vaadeden kimse
- comer
- gelecek vaadetmeyen
- unpromising
- gelecek vaadiyle kandırmak
- lead someone on
- gelecek vaadiyle kandırılmak
- be led on
- gelecek yedi gün
- (Bilgisayar) next seven days
- gelecek zaman
- future tense
It is even becoming accepted even in exam-English that that called simple future tense does not exist.
- Basit gelecek zaman denilen şey İngilizce sınavında kabul edilse bile, o mevcut değildir.
- gelecek zaman gram
- future tense
- gelecek zaman ortacı gram
- future participle
- gelecek zamanda süreklilik
- (Dilbilim) future continuous tense
- gelecek çalışma zamanı
- (Bilgisayar) next run time
- geçmişte gelecek zaman gram
- past intentional: -ecekti
- gelecek nesil
- next generation
- parlak gelecek
- bright future
- gelecek sefer
- next time
Better luck next time.
- Gelecek sefere iyi şanslar.
I'll try harder next time.
- Gelecek sefer daha çok gayret edeceğim.
- gelecek yıl
- next year
- bu günden sonra gelecek ilk gün
- The first day will come after this day
- kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez
- (Atasözü) Throw out a sprat to catch a mackerel
- l. gelecek zamanlara bakarak
- l. Looking to the future time
- yakın gelecek
- Immediate future
- burnu içeri gelecek şekilde
- (Havacılık) nose-in
- iki elim yanıma gelecek
- (Konuşma Dili) I swear I'm telling the truth!/Cross my heart!
- kaz gelecek yerden tavuk esirgememek
- throw a sprat to catch a whale
- kaz gelecek yerden tavuk esirgememek
- throw a sprat to catch a mackarel
- rüzgâr gelecek delikleri tıkamak
- to take precautions, be prepared to meet trouble, batten down the hatches
- umut dolu bir gelecek
- a rosy future
- uzak gelecek
- remote future
- yeni stoklarınız ne zaman gelecek
- When will you get new stock