geçmişte

listen to the pronunciation of geçmişte
التركية - الإنجليزية
back

Layla comes from a strict religious background. - Leyla sıkı bir dini geçmişten geliyor.

Back in high school, I got up at 6 a.m. every morning. - Geçmişte lisede, her sabah altıda kalkardım.

in the past

You must live in the present, not in the past. - Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın.

That's all in the past. - Bunun hepsi geçmişte.

lang syne
backwards
geçmiş
history

Latin Americans know very little about the history of the indigenous peoples who used to live here several centuries ago. - Latin Amerikalılar birkaç asır önce burada yaşamış olan yerlilerin geçmişi hakkında çok az şey bilmektedir.

History deals with the past. - Tarih geçmişle ilgilenir.

geçmiş
{i} past

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

It is considered impossible to travel back to the past. - Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.

geçmişte kalmak
Be a thing of the past
geçmişte kalmak
linger
geçmişte gelecek zaman gram
past intentional: -ecekti
geçmişte geniş zaman gram
aorist past: -erdi
geçmişte kalan
bygone
geçmişte kalsın
let bygones be bygones
geçmiş geçmişte kalsın
let bygones be bygones
geçmiş
background

It is very important to consider the cultural background of the family. - Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.

No cultural background is necessary to understand art. - Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.

geçmiş
{s} previous

No previous experience is required. - Geçmiş deneyim gerekli değil.

geçmiş
{i} departing
geçmiş
former

In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils. - Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.

geçmiş
yore
geçmiş
passed

Days turned into weeks, weeks turned into months and, before we knew it, another year had passed. - Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve biz ne olduğunun farkına bile varmadan başka bir yıl daha geçmiş oldu.

I must have passed out. - Kendimden geçmiş olmalıyım.

geçmiş
{i} antecedents
geçmiş
(Bilgisayar) retro
geçmiş
excelled
geçmiş
departed
geçmiş
foregone
geçmiş
gone

The only thing that matters is what you do today, yesterday is gone. - Önemli olan bugün ne yaptığındır, dün geçmişte kalmıştır.

The summer had gone before I knew it. - Ben tanımadan önce yaz geçmişti.

geçmiş
geared
geçmiş
bygone

No one can bring back a bygone era. - Kimse geçmiş dönemi geri getiremez.

Let's let bygones be bygones. - Bırak geçmişte kalsın.

geçmiş
lost
geçmiş
forefathers, ancestors
geçmiş
the dead, the deceased
geçmiş
past, passed
geçmiş
passe

My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother. - Büyükbaba ve büyükannelerim Almandı ve dil bana ve erkek kardeşime geçmiş oldu.

He can not have passed the exam. - O, sınavı geçmiş olamaz.

geçmiş
lang syne
geçmiş
standing
geçmiş
past its prime, passé (flower)
geçmiş
overripe, overmature (fruit)
geçmiş
past, bygone; past, background; history
geçmiş
past; bygone
geçmiş
past, the past
geçmiş
belated
geçmiş
yesterdays
geçmiş
case history
geçmiş
olden
geçmiş
pluperfect
geçmiş
preterite

Sometimes Tom uses the preterite incorrectly. - Bazen Tom geçmiş zamanı yanlış kullanıyor.

geçmiş
perfect
التركية - التركية

تعريف geçmişte في التركية التركية القاموس.

Geçmiş
(Hukuk) MAZİ
Geçmiş
(Osmanlı Dönemi) NADİB
Geçmiş
dün
Geçmiş
geçkin
Geçmiş
cemaziyülevvel
geçmiş
Arkada kalan hayat, mazi: "Perde perde örtülü olan eski bir geçmişten kulaklarına garip bir fısıltı gelmişti."- O. C. Kaygılı
geçmiş
Zaman bakımından geride kalmış
geçmiş
Birinin ölmüş ana, baba ve yakınları
geçmiş
Bugüne göre geride kalmış olan zaman, mazi: "Onlar bu davranışlarıyla geçmişte sadece huzursuzluk yarattı."- N. Cumalı
geçmiş
Zaman bakımından geride kalmış: "Bu eski sesler içinde geçmiş zamanlar uyuyor, uyanıyor, geriniyor, yaşıyor gibidir."- A. Ş. Hisar. Çürümeye yüz tutmuş
geçmiş
Arkada kalan hayat, mazi
geçmiş
Birinin ölmüş ana, baba ve yakınları: "Senin de yedi göbek geçmişine rahmet okusun ha?"- M. Ş. Esendal
geçmiş
Çürümeye yüz tutmuş
geçmiş
Geçme işini yapmış
geçmiş
Bu güne göre geride kalmış olan zaman, mazi
geçmişte
المفضلات