geçişler

listen to the pronunciation of geçişler
التركية - الإنجليزية
transitions
A transition is the special effect you use to introduce a slide during a slide show For example, you can fade in from black or dissolve from one slide to another You usually have a choice of transitions, and you can vary the speed of each
words or phrases that help move sentences or paragraphs smoothly from one idea to the next; some common transitions are conjunctions (ignore the idea that you can’t begin a sentence or paragraph with a conjunction, but do so sparingly); conjunctive adverbs: however, moreover, nevertheless, therefore; phrases: in addition, on the other hand; single words: thus, also, first, second, third, finally A more sophisticated trick for transitions is to pick up a word or idea at the end of one paragraph and use it in the beginning of the next one
Any words from the set of continuity marks (first, next, then), the set of conjunctive adverbs (whereas, however, furthermore) or the adverb clauses (when, if, since) In the larger sense, headings and sub-headings act as general transitions among thematic parts of a report
plural of transition
A transition is an effect that can be run between slides to signal a shift from one slide to the next
words that link sentences together; also called connectors
The changes or links between one movement or phrase and another
The process of movement, either mental or physical, from one activity/location to another Transitions are usually invoked by others but may be self-directed
geç
late

I'm sorry to be late. - Geç kaldığım için üzgünüm.

He appeared at the party late. - O, partiye geç geldi.

geçiş
passing
geçiş
transition

The educational system is in transition. - Eğitim sistemi geçiş aşamasında.

The transition from farm life to city life is often difficult. - Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.

geçiş
passage

A car lying on its side blocked the passage. - Yan yatan bir araç geçişi engelledi.

There is no passage for big vehicles here. - Burada büyük araçlar için geçiş yoktur.

geçiş
pass

Tom bought a VIP pass. - Tom bir VIP geçiş aldı.

I got a season's pass to all the home games. - Bütün ev oyunları için sezonluk geçiş aldım.

geç
slow

In childhood, time passes slowly. - Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.

Time passed very slowly this week. - Bu hafta zaman çok yavaş geçti.

geç
backward
geç
tardy

His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times. - Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.

geç
behind

The bus arrived ten minutes behind time. - Otobüs on dakika geç kaldı.

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

geç
{f} passed

After she had passed her driving test, she bought a car. - Test sürüşünü geçtikten sonra bir araba aldı.

I cannot say how much time passed. - Ne kadar zaman geçtiğini söyleyemem.

geç
posteriorly
geç
skip

Tom skipped dinner saying he was too tired to eat. - Tom yiyemeyecek kadar çok yorgun olduğunu söyleyerek akşam yemeğini geçiştirdi.

Skip the boring chapters. - Sıkıcı bölümleri geç.

geç
(Bilgisayar) bypass
geç
(Bilgisayar) ignore

We can't ignore Tom's past. - Tom'un geçmişini göz ardı edemeyiz.

It's dangerous to ignore the signal at a railroad crossing. - Bir demiryolu geçidinde sinyali görmezden gelmek tehlikelidir.

geç
{f} switch

After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English. - Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.

Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode. - Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.

geçiş
(Denizbilim) pivot
geçiş
(Bilgisayar) run
geçiş
(Otomotiv) transfer
geçiş
modulate
geç
go over

I want to go over a few things with you. - Seninle birlikte birkaç şeyi gözden geçirmek istiyorum.

Let's go over this plan again. - Bu planı tekrar gözden geçirelim.

geç
{f} lapse
geç
behind time

The bus arrived ten minutes behind time. - Otobüs on dakika geç kaldı.

The train is twenty minutes behind time. - Tren yirmi dakika geç kaldı.

geç
{f} pass

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

Ten to one you can pass the test. - Bire on testi geçebilirsin.

geç
{f} lapsing
geç
go by

I go by that shop every morning on my way to school. - Her sabah okula giderken o dükkanın önünden geçiyorum.

How fast can a year go by! - Bir yıl nasıl bu kadar hızlı geçebilir ki!

geç
{f} overshot
geç
devolve upon
geç
elapse
geç
behindhand
geç
gone by

Ten years have gone by since his death. - Onun ölümünden beri on yıl geçti.

Ten years have gone by since her death. - Onun ölümünden beri on yıl geçti.

geç
overstep
geç
gone over
geç
pass to
geç
{f} passing

It was just a passing infatuation. - O sadece geçici bir sevdaydı.

I am sure of his passing the examination. - Ben onun sınavı geçtiğinden eminim.

geç
went over

We went over this last week. - Geçen hafta bunu tekrar gözden geçirdik.

I went over the report. - Ben raporu tekrar gözden geçirdim.

geç
went by
geç
{f} cross

You must take care when you cross the road. - Yolu geçerken dikkat etmelisin.

Do you mind if we cross your garden? - Bahçenizden geçebilir miyiz?

geç
exceed

My annual income exceeds five million yen. - Benim yıllık gelirim beş milyona yeni geçiyor.

Our profits exceeded even the most optimistic estimates announced last year. - Bizim kâr geçen yıl duyurulan en iyimser tahminleri bile aştı.

geç
devolve on
geçiş
migration
geçiş
{i} transit

Chromium is a transition element. - Krom bir geçiş elementidir.

Adolescence is a period of transition between childhood and adulthood. - Ergenlik çocukluk ve yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir.

geçiş
crossing

I saw him crossing the street. - Onun caddeyi geçişini gördüm.

I saw her crossing the street. - Onun caddeyi geçişini gördüm.

geçiş
{i} changeover
Geç
to be late
Geçiş
transistion
geç
is late
geç
not later than
geç
to late
geçiş
switched to
geç
late, delayed
geç
outdo

The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors. - Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.

They are constantly trying to outdo each other. - Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.

geç
speed

Tom drove through the narrow tunnel at high speed. - Tom yüksek hızla dar tünelden geçti.

Don't go over the speed limit. - Hız sınırının üzerine geçmeyin.

geç
outdid
geç
outgoing
geç
outgo
geç
back

It is considered impossible to travel back to the past. - Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.

He came back last August. - O, geçen ağustos ayında geri geldi.

geç
outstrip
geç
ford

The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford. - Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.

geç
outdone
geçiş
mus. transition; modulation
geçiş
pass, passing; transit; transition
geçiş
intermediate tone between two primary colors
geçiş
progression
geçiş
modulation
geçiş
passing, crossing
geçiş
(Nükleer Bilimler) interpass
geçiş
acces
التركية - التركية

تعريف geçişler في التركية التركية القاموس.

geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı: "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç"- Y. K. Beyatlı
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı
geç
Belirli zamandan sonra olan
geçiş
Resimde iki ayrı rengi birbirine bağlayan ara ton
geçiş
Herhangi bir durumdaki değişme, intikal
geçiş
Geçme işi veya biçimi
geçiş
Bir parça süresince bir tondan başka bir tona atlama
geçiş
Ses organlarının bir durumdan ötekine geçmesi
geçiş
Geçme işi veya biçimi: "Bekleme sabırsızlığını çoktan kaybetmiş olduğum için vaktin geçişini pek fark etmiyordum."- R. N. Güntekin
geçişler
المفضلات