gayretlendirmek

listen to the pronunciation of gayretlendirmek
التركية - الإنجليزية
foster
The care given to another; guardianship
Related by such care
{f} encourage, nurture, promote; raise, act as an adoptive family; care for
If you foster a child, you take it into your family for a period of time, without becoming its legal parent. She has since gone on to find happiness by fostering more than 100 children
A forester
receiving such care
bring up under fosterage; of children promote the growth of; "Foster our children's well-being and education"
{s} entrusted to the care of, receiving parental care from someone unrelated by blood
To be nourished or trained up together
To cherish; to promote the growth of; to encourage; to sustain and promote; as, to foster genius
To cultivate and grow something
Providing parental care to unrelated children
promote the growth of; "Foster our children's well-being and education"
To feed; to nourish; to support; to bring up
Relating to nourishment; affording, receiving, or sharing nourishment or nurture; applied to father, mother, child, brother, etc
bring up under fosterage; of children
To nurture or bring up offspring; or to provide similar parental care to an unrelated child
providing or receiving nurture or parental care though not related by blood or legal ties; "foster parent"; "foster child"; "foster home"; "surrogate father
gayret
effort

She wrote the book with very little effort. - Çok az bir gayretle kitabı yazdı.

I'll make an effort to get up early every morning. - Her sabah erken kalkmaya gayret edeceğim.

gayret
{i} enthusiasm
gayret
{i} struggle
gayret
(Hukuk) endeavour
gayret
exertion, effort, endeavour, toil, labour, ardour, zeal, enthusiasm, energy, diligence, struggle
gayret
assiduous
gayret
pains
gayret
spirit
gayret
drive
gayret
dilligence
gayret
zeal

The only thing worse than an idiot is a zealous idiot. - Bir aptaldan daha kötü olan tek şey gayretli bir aptaldır.

Tom is a very zealous worker. - Tom çok gayretli bir işçidir.

gayret
vigor
gayret
glow
gayret
tug
gayret
{i} snap
gayret
{i} endeavor

We endeavored in order to do his duty. - Görevini yapmak için gayret ettik.

They endeavored in order to do their duty. - Görevlerini yapmak için gayret ettiler.

gayret
ardour
gayret
go
gayret
head of steam
gayret
spurt
gayret
strenuousness
gayret
{i} industry
gayret
diligence

Needless to say, diligence is a key to happiness. - Söylemeye gerek yok, gayret mutluluğa götüren bir anahtardır.

gayret
intentness
gayret
verve
gayret
snatch
gayret
avidity
gayret
energy
Gayret
(Tıp) molimen
gayret
pep
gayret
nerve
gayret
effort, energy, perseverance
gayret
endeavour [Brit.]
gayret
slog
gayret
sedulity
gayret
fervor
gayret
assiduity
gayret
push
gayret
conation
gayret
fervency
gayret
ardor
gayret
Keep at it!/Persevere!
gayret
protective feeling. G
gayret
fervour [Brit.]
gayret
keenness
gayret
arduous effort, endeavor, exertion; zeal
gayret
exertion
gayret
hastiness
gayret
ardour [Brit.]
gayret
{i} fervour
gayret
{i} vim
gayret
studious
gayret
{i} studiousness
gayret
{i} zip
gayret
fervent
gayret
study

The teacher's talk stimulates Mary to study harder. - Öğretmenin konuşması, Mary'nin daha sıkı çalışması için gayrete getirir.

التركية - التركية

تعريف gayretlendirmek في التركية التركية القاموس.

GAYRET
(Osmanlı Dönemi) Dine, imana, namus gibi kıymetlere tecavüz edenlere karşı müdafaa için harekete gelmek
Gayret
(Osmanlı Dönemi) HAZEL
gayret
Olağanüstü çalışma, çaba, çalışma isteği
GAYRET
(Osmanlı Dönemi) Hareketli ve temiz hislerle çalışmak
GAYRET
(Osmanlı Dönemi) Kıskanmak, çekememek
GAYRET
(Osmanlı Dönemi) Dikkatle ve sebatla çalışmak
Gayret
(Osmanlı Dönemi) GAR
Gayret
(Osmanlı Dönemi) GAİR
Gayret
(Osmanlı Dönemi) HAMİYET
gayret
Kutsal sayılan şeylere yabancıların saldırmasını görmekten doğan dayanamama duygusu
gayret
(Osmanlı Dönemi) şeref, haysiyet, izzet
gayret
Koruma, esirgeme, kayırma duygusu
gayret
Olağanüstü çalışma, çaba, çalışma isteği: "Arkadaşlarına yardımcı olmak arzu ve gayreti onu acıklı bir duruma düşürüyordu."- M. Yesarî
gayretlendirmek
المفضلات