This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
Because you're a sweet and lovely girl.
- Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.
I had a pleasant dream last night.
- Dün gece güzel bir rüya gördüm.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
What a beautiful rainbow!
- Ne güzel bir gökkuşağı!
It's the smart thing to do.
- Bu yapılacak güzel bir şey.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
Some people think I'm eloquent.
- Bazı insanlar güzel konuşan olduğumu düşünürler.
He was cut down in his prime.
- O, en güzel zamanında öldürüldü.
Tom is now in his prime.
- Tom şu an en güzel zamanında.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
Roses have a nice fragrance.
- Güllerin güzel kokusu vardır.
During mating season many animals exude strong fragrances.
- Çiftleşme sezonunda birçok hayvan güçlü güzel kokular çıkarır.
We stood looking at the beautiful scenery.
- Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
Tom was nicely dressed.
- Tom güzel giyinmişti.
The fire's blazing nicely now.
- Ateş artık güzelce yanıyor.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
The flower planted in our porch is very fragrant.
- Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.
These flowers are not only beautiful but also fragrant.
- Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
- Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
Mary is a very good-looking woman.
- Mary çok güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Mrs. Smith was a famous beauty.
- Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.
She is an adorable woman.
- O çok güzel bir kadın.
The way Tom looked at me was so adorable, I just couldn't say no.
- Tom'un bana bakış tarzı çok güzeldi, ben sadece hayır diyemedim.
Do you think that brown hair is very beautiful?
- Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
Your handwriting is very good.
- Senin el yazın çok güzel.
It didn't taste very good.
- Tadı çok güzel değildi.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
- Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
That lady is very good looking.
- O hanım çok güzel gözüküyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
That pretty girl is my sister.
- O güzel kız benim kız kardeşim.
Look at the tall pretty girl standing there.
- Orada duran uzun boylu güzel kıza bak.
You don't have to study at a school of fine arts to become an artist.
- Sanatçı olmak için bir güzel sanatlar okulunda okumak zorunda değilsiniz.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
- Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
How nice to be in Hawaii again!
- Yine Hawaii'de olmak ne güzel!
Tom! How nice to see you again!
- Tom! Seni tekrar görmek ne güzel!