güvenilebilir

listen to the pronunciation of güvenilebilir
التركية - الإنجليزية
dependable

I think Tom is dependable. - Tom'un güvenilebilir olduğunu düşünüyorum.

I'm pretty sure Tom's dependable. - Tom'un güvenilebilir olduğuna oldukça eminim.

financially sound; "a good investment"; "a secure investment"
worthy of reliance or trust; "a reliable source of information"; "a dependable worker"
{s} can be depended upon, reliable, trustworthy
worthy of being depended on; "a dependable worker"; "an honest working stiff"; "a reliable source of information"; "he was true to his word"; "I would be true for there are those who trust me
consistent in performance or behavior; "dependable in one's habits"; "a steady-going family man"
financially sound; "a good investment"; "a secure investment" consistent in performance or behavior; "dependable in one's habits"; "a steady-going family man" worthy of being depended on; "a dependable worker"; "an honest working stiff"; "a reliable source of information"; "he was true to his word"; "I would be true for there are those who trust me
Able, or easily able to be depended on
approval If you say that someone or something is dependable, you approve of them because you feel that you can be sure that they will always act consistently or sensibly, or do what you need them to do. He was a good friend, a dependable companion. = reliable. able to be trusted to do what you need or expect
Worthy of being depended on; trustworthy
güven
confidence

Americans have lost their confidence in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

Have confidence. You can do it. - Güvenin var. Onu yapabilirsin.

güven
faith

People lost faith in banks. - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.

You should have more faith in yourself. - Kendine daha çok güvenin olmalı.

güven
trust

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

güven
safety

They tried to swim to safety. - Onlar güvenle yüzmeye çalıştı.

Tom is concerned about Mary's safety. - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.

güven
reliance
güven
{i} credit

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

I have absolute trust in you. - Benim sana tam güvenim var.

We have no trust in him. - Bizim ona güvenimiz yok.

güven
rely on

You shouldn't rely on other people's help. - Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.

We can rely on his judgement. - Biz onun kararına güvenebiliriz.

güven
{f} trusting

He's open and trusting. - O açık ve güvenilirdir.

Tom says I'm too trusting. - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.

güven
{f} trusted

Tom didn't trust Mary as much as she trusted him. - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.

Tom was the only one who trusted Mary. - Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

When you are in trouble, you can count on me. - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

güven
trustworthiness
güven
reliability

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

He is a man you can rely upon. - O, güvenebileceğin bir adamdır.

You can rely upon his being punctual. - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them. - Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

Because I admired his courage, I trusted him. - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

güven
affiance
güven
assurance

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
güvenilebilir
المفضلات