gözlemle

listen to the pronunciation of gözlemle
التركية - الإنجليزية
{f} surveying
Present participle of survey
the practice of measuring angles and distances on the ground so that they can be accurately plotted on a map; "he studied surveying at college
the art and science of accurately determining the position of points and the distances between them
The systematic examination of the ground surface to determine where sites may be found
A way to make measurements of large things, like pieces of land It is used when building roads and buildings, as well as when marking borders between property and countries Someone who does surveying for a living is caller a surveyor
That branch of applied mathematics which teaches the art of determining the area of any portion of the earth's surface, the length and directions of the bounding lines, the contour of the surface, etc
the practice of measuring angles and distances on the ground so that they can be accurately plotted on a map; "he studied surveying at college"
Determination of the shape, contour, position, or dimensions of any part of the earth's surface
The techniques used to make measurements in space to determine the relative positions of map features
with an accurate delineation of the whole on paper; the act or occupation of making surveys
Determination of the form, boundaries, position, extent, etc of (an area of land) by measurements and the use of the principles of geometry and trigonometry (measuring angles and distances)
measurement of dimensions (contour, position, boundaries, area, height etc ) of any part of the earth's surface (land or water) or any cultural feature Depending on the type of survey undertaken and the degree of accuracy required, "surveys" may involve the application of the theory, principles and techniques of geodesy, photogrammetry and cartography
a blend of several disciplines, from mathematician and law scholar, to expert measurer and translator By interpreting the legal description and applying the science of measurement, the surveyor translates a legal description or construction plans into tangible positions on the ground These positions then become the basis for construction or for the establishment of a particular location, possibly to show lines of ownership or to document change over time
Method of making relatively large-scale, accurate measurements of the earth's surfaces. Its principal modern uses are in the fields of transportation, building, land use, and communications. Surveying is divided into the categories of plane surveying (mapping small areas) and geodetic surveying (mapping large areas of the globe). The Romans are said to have used the plane table, which consists of a drawing board mounted on a tripod or other support and a straightedge along which lines are drawn. It was the first device capable of recording or establishing angles. With the publication of logarithmic tables in 1620, portable angle-measuring instruments, called topographic instruments, or theodolites, came into use; they included pivoted arms for sighting and could be used for measuring both horizontal and vertical angles. Two revolutionary 20th-century innovations were photogrammetry (mapping from aerial photographs) and electronic distance measurement, including the use of the laser
gözlem
{i} observation

He has an acute sense of observation. - O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.

Tom was kept in the hospital overnight for observation. - Tom geceleyin gözlem için hastanede tutuldu.

gözlemlemek
observe

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

During my childhood, I often came here to observe the surroundings and meditate. - Çocukluğum boyunca sık sık çevremizi gözlemlemek ve meditasyon yapmak için buraya geldim.

gözlem
observer
gözlem
(Askeri) observation helicopter
gözlem
{i} observing

I'm observing wild birds. - Ben yabani kuşları gözlemliyorum.

Tom was observing the sky with his telescope when he discovered a mysterious new object. - Tom gizemli yeni bir nesne keşfettiğinde teleskobuyla gökyüzünü gözlemliyordu.

gözlem
sighting
gözlem
survey
gözlem
investigation

Am I under investigation now? - Şimdi gözlem altında mıyım?

gözlem
scopy
gözlem
(Nükleer Bilimler) observe

This is a time of year when people get together with family and friends to observe Passover and to celebrate Easter. - Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.

The woman observes and the man thinks. - Kadın gözlemler ve erkek düşünür.

gözlem
observations

Newton's law of gravity is a mathematical description of the way bodies are observed to attract one another, based on many scientific experiments and observations. - Newton'un yer çekimi kanunu organların birbirini çekme tarzıyla ilgili birçok bilimsel deney ve gözlemlere dayalı matematiksel bir anlatımdır.

Those findings match my own observations. - O bulgular benim kendi gözlemlerimle eşleşiyor.

gözlemlemek
to observe

During my childhood, I often came here to observe the surroundings and meditate. - Çocukluğum boyunca sık sık çevremizi gözlemlemek ve meditasyon yapmak için buraya geldim.

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

gözlemlemek
sight
gözlemlemek
to watch, observe
gözlemlemek
behold
التركية - التركية

تعريف gözlemle في التركية التركية القاموس.

Gözlem
rasat
Gözlem
observasyon
Gözlem
müşahede
Gözlemlemek
müşahede etmek
gözlem
Bir yazı veya eseri yazmaya başlamadan önce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve araştırma yapma işi
gözlem
İnceleme sonucu elde edilen değer, müşahede
gözlem
Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede
gözlem
Çeşitli araç ve gereçlerin yardımıyla olayların sebeplerini bilmek için uygulanan bilimsel yöntem
gözlem
Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede: "Onun romanları düş gücüne değil, gözlem gücüne dayanır."- S. Birsel. İnceleme sonucu elde edilen değer, müşahede. Çeşitli araç ve gereçlerin yardımıyla olayların sebeplerini bilmek için uygulanan bilimsel yöntem
gözlem
Bir gök cismini veya olayını çıplak gözle veya bir araç yardımıyla izleyerek görülen değerleri tespit etme işlemi, rasat
gözlemlemek
Gözlemek
gözlemlemek
Dış dünyadaki bir şeyi iyi bilmek için dikkati onun üzerinde tutmak, müşahede etmek
gözlemle
المفضلات