gösterilecek

listen to the pronunciation of gösterilecek
التركية - الإنجليزية
to show
göster
{f} show

I showed her my room. - Ona kendi odamı gösterdim.

Oh! Show it to me please. - Ah! Onu bana göster lütfen.

göster
(Bilgisayar) show me

Will you show me the picture? - Bana resmi gösterir misin?

Will you show me the way to the bank? - Bana bankaya giden yolu gösterir misiniz?

göster
(Bilgisayar) unhide
göster
(Bilgisayar) point

Tom pointed out Mary's mistakes. - Tom Mary'ye hatalarını gösterdi.

Compasses point north. - Pusula kuzeyi gösterir.

göster
denote
göster
illustrate

This chart illustrates the function of ozone layer. - Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.

The chart illustrates how the body works. - Tablo vücudun nasıl çalıştığını göstermektedir.

göster
(Bilgisayar) view

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

göster
(Bilgisayar) quote
göster
indicate

A closed fist can indicate stress. - Kapalı bir yumruk stres gösterebilir.

The sign indicates the way to go. - Sinyal gidecek yolu gösterir.

göster
{f} mirror

The painting shows a young woman combing her hair before a mirror. - Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

göster
{f} shown

Filiberto has not shown a very brave character. - Filiberto çok cesur bir karakter göstermedi.

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

göster
{f} indicated

This is the route indicated in the map. - Bu, haritada gösterilen yoldur.

All verbs are indicated in bold text. - Tüm fiiller koyu metinde gösterilir.

göster
{f} screened
göster
{f} screen

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

göster
{f} displayed

Tom displayed the contents of his wallet. - Tom cüzdanının içindekileri gösterdi.

Warning: unsupported characters are displayed using the '_' character. - Uyarı: desteklenmeyen karakterler '_' karakteri kullanarak gösterilir.

göster
{f} baring

If you see the lion baring its teeth, don't think that the lion is smiling at you. - Aslanın dişlerini gösterdiğini görürsen, sana gülümsediğini sanma.

göster
{f} bared
göster
{f} showing

The teenager is showing off his new car. - Delikanlı yeni arabasını gösteriyor.

Men can only be corrected by showing them what they are. - İnsanlar sadece ne olduklarını göstererek düzeltilebilir.

göster
{f} screening

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

göster
{f} display

He never made a display of his learning. - O asla öğrendikleri ile ilgili bir gösteri yapmadı.

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

göster
{f} indicating

There is no sign indicating that this is a meeting room. - Bunun bir toplantı odası olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

göster
{f} displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

göster
designated
göster
demonstrate

The salesman demonstrated how to use it. - Satıcı onun nasıl kullanılacağını gösterdi.

Tom demonstrated how to core an apple. - Tom elmanın göbeğini nasıl çıkaracağını gösterdi.

göster
bespoke
göster
performance

Tom didn't clap after Mary's performance. - Tom Mary'nin gösterisinden sonra alkışlamadı.

Do you have any tickets for today's performance? - Bugünkü gösteri için hiç biletin var mı?

göster
bespeak
göster
reveal

These letters reveal her to be an honest lady. - Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

göster
revealing
göster
bespoken
gösterilecek
المفضلات