gösteren

listen to the pronunciation of gösteren
التركية - الإنجليزية
indicative
demonstrate
expressive
(Dilbilim,Teknik) signifier
telling
indicant
denotative
deictic
gösteren kimse
demonstrator
göster
{f} show

I showed her my room. - Ona kendi odamı gösterdim.

Will you show me the picture? - Bana resmi gösterir misin?

yol gösteren levha
signpost
boy gösteren
emergent
göster
(Bilgisayar) show me

Please show me your picture. - Lütfen bana resmini göster.

Will you show me the way to the bank? - Bana bankaya giden yolu gösterir misiniz?

göster
(Bilgisayar) unhide
göster
(Bilgisayar) point

Jim makes a point of jogging three miles every day. - Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.

Compasses point north. - Pusula kuzeyi gösterir.

göster
denote
göster
illustrate

I will give you a good example to illustrate what I mean. - Ne demek istediğimi göstermek için size güzel bir örnek vereceğim.

The teacher will illustrate how to do it. - Öğretmen onun nasıl yapılacağını gösterecek.

göster
(Bilgisayar) view

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

göster
(Bilgisayar) quote
iyelik gösteren
possessive
skolyoz gösteren
(Tıp) scoliotic
tepki gösteren
(Ticaret) reactionary
göster
indicate

The sign indicates the way to go. - Sinyal gidecek yolu gösterir.

The red traffic light indicates stop. - Kırmızı trafik ışığı dur gösterir.

göster
{f} mirror

The painting shows a young woman combing her hair before a mirror. - Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

göster
{f} shown

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers. - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.

göster
{f} indicated

I went in the direction my friend indicated. - Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.

This is the route indicated in the map. - Bu, haritada gösterilen yoldur.

göster
{f} screened
göster
{f} screen

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} displayed

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

She displayed her talents. - O, yeteneklerini gösterdi.

göster
{f} baring

If you see the lion baring its teeth, don't think that the lion is smiling at you. - Aslanın dişlerini gösterdiğini görürsen, sana gülümsediğini sanma.

göster
{f} bared
göster
{f} showing

The movie K-9 is showing. - K -9 film gösterimde.

Thanks for showing me how to do that. - Nasıl yapacağımı bana gösterdiğin için teşekkürler.

göster
{f} screening

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} display

He never made a display of his learning. - O asla öğrendikleri ile ilgili bir gösteri yapmadı.

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

göster
{f} indicating

There is no sign indicating that this is a meeting room. - Bunun bir toplantı odası olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

göster
{f} displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

göster
designated
özen gösteren
solicitous
Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur
(Atasözü) It is easy to be wise after the event
aynı özellikleri gösteren
showing the same characteristics
göster
demonstrate

The new medicine demonstrated an immediate effect. - Yeni ilaç, etkisini hemen gösterdi.

African Americans demonstrated for civil rights. - Afrikalı Amerikalılar sivil haklar için gösteri yaptılar.

ağacın yaşını gösteren halkalar
annual ring
cephe gösteren hedef
(Askeri) bow-on target
cesaret gösteren
braving
davetlilerin masadaki yerlerini gösteren kart
place card
denizcilik gösteren
seamanlike
derece gösteren
ordinal
direnç gösteren
resistive
dolaylı nesneyi gösteren
dative
dolaylı nesneyi gösteren
datival
elektriklenme ve derecesini gösteren alet
electroscope
gelişim gösteren kimse
developer
gemicilere yol gösteren işaret
sea mark
geçmişi gösteren sahne
flashback
giyimine özen gösteren kimse
dresser
grevcilere şiddet gösteren görevli
goon
göster
bespoke
göster
performance

After the performance, she went backstage. - O, gösteriden sonra kulise gitti.

Do you have any tickets for today's performance? - Bugünkü gösteri için hiç biletin var mı?

göster
bespeak
göster
reveal

These letters reveal her to be an honest lady. - Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

göster
revealing
göster
bespoken
heceleri gösteren işaretler tablosu
syllabary
kuzeyi gösteren cayro
(Askeri) north-seeking gyro
mağazada müşteriye yol gösteren görevli
shopwalker
neden gösteren
causative
nesneleri geometrik gösteren sanat
cubism
olduğundan güzel gösteren
flattering
prova gösteren hedef
(Askeri) bow-on target
resimle gösteren
exhibitant
resimle gösteren
exhibiter
sayı veya şahıs gösteren
finite
sebep gösteren
causal
sesleri gösteren
phonetic
sevgi gösteren
affectionate
soyundan farklı özellikler gösteren canlı
sport
sökülmüş hali gösteren çizim
exploded view
tarihi gösteren bir kol saati görebilir miyim
May I see a wristwatch that shows the date
tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur
(Atasözü) People are always most eager to offer you advice when it's too late
tepki gösteren
reactive
uçağın yerini gösteren lâmba
sidelight
vücut içini gösteren alet
endoscope
yapmacık samimiyet gösteren
unctuous
yazıyı algılamada bozuklukla kendini gösteren hastalık
dyslexia
yaşının gerisinde gelişme gösteren kimse
late developer
yol gösteren
guiding
yol gösteren
governing
yol gösteren
polar
yol gösteren sinyal
beacon
üstünlük derecesini gösteren
comparative
ıngiliz hükümetinin mallarını gösteren ok işareti
broad arrow
şekilleri yamuk yumuk gösteren ayna
distorting mirror
التركية - التركية
Gösterilenle birleşerek göstergeyi oluşturan ses veya sesler bütünü
gösteren
المفضلات