görmek

listen to the pronunciation of görmek
التركية - الإنجليزية
see

Love is seeing her in your dreams. - Aşk onu rüyalarında görmektir.

I want to see the movie. - Filmi görmek istiyorum.

behold
observe
notice

Tom noticed something on the floor and bent down to see what it was. - Tom yerde bir şey fark etti ve ne olduğunu görmek için eğildi.

I noticed something on the floor and bent down to see what it was. - Zeminde bir şey fark ettim ve ne olduğunu görmek için eğildim.

experience
regard as
have sight
regard

Everybody regards him as honest. - Herkes onu dürüst olarak görmektedir.

visit

The purpose of our trip is to visit friends and see some tourist spots. - Gezimizin amacı arkadaşları ziyaret etmek ve bazı turistik noktaları görmektir.

I want to visit the Amazon forest just to see Native Americans. - Sadece yerli Amerikalıları görmek için Amazon ormanını ziyaret etmek istiyorum.

pick out
overlook
undergo
treat

I have to receive treatment. - Tedavi görmek zorundayım.

I don't like to see animals cruelly treated. - Zalimce davranılan hayvanları görmek istemiyorum.

face

Tom doesn't want to see Mary's face ever again. - Tom Mary'nin yüzünü asla görmek istemiyor.

I'm happy to see so many friendly faces. - Bu kadar çok dost yüzler görmekten mutluyum.

remember

Even now, I occasionally think I'd like to see you. Not the you that you are today, but the you I remember from the past. - Şimdi bile, ara sıra seni görmek istediğimi düşünüyorum. Fakat bugünkü seni değil geçmişten hatırladığım seni.

set eyes on
perform

Would you like to see a live performance of a play with me Saturday? - Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?

(deyim) lay eyes on
catch
travel

Fadil traveled to Cairo to see Layla. - Fadıl, Leyla'yı görmek için Kahire'ye gitti.

Tom travels abroad to see the world. - Tom dünyayı görmek için yurtdışına seyahat ediyor.

deem
catch sight of
espy
to see, watch
sports to anticipate (the move of an opponent)
spot

The purpose of our trip is to visit friends and see some tourist spots. - Gezimizin amacı arkadaşları ziyaret etmek ve bazı turistik noktaları görmektir.

waken
to see, perceive, discern (mentally)
to see, meet and talk to/with
used in combination to express a threat: Hele bir öğretmene söyle, o zaman görürsün! Just try telling the teacher, you'll get what's coming to you then! Şimdi bunu paramparça edeyim de gör! You'll believe me if I smash this to bits right now! Bizi gammazla da gör bak! See what happens if you squeal on us!
to perceive (by the sense of touch)
Show your stuff!/Show me what you can do! (used singly or in combination as a word of encouragement)
sight

I want to see the sights in Akiruno city. - Akiruno şehrindeki manzaraları görmek istiyorum.

It was a lovely sight to see. - Görmek için güzel bir manzaraydı.

to experience, live through
(iş) transact
get sight of
to get, acquire: cebi para görmek to come into money
to be preoccupied with, think (only) of: Gözü paradan başka bir şey görmüyor. He thinks of nothing but money
to go and see, visit
to see; to overlook, to face; to understand, to see; to experience; to have/take (lessons); to consider, to deem; to visit; to regard (as); to travel; to perform (duty, etc.); to undergo (cure, etc.); to tip, to remember
to receive, experience (a certain kind of treatment) from/at the hands of
to regard as, consider, deem
to see (something) as, view (something) as, find, consider (something) to be, judge (something) to be
used in combination to express a threat: O sayfayı yırt da göreyim seni! Just try ripping that page! görmediğe/görmemişe dönmek to be completely recovered (from an illness, tragedy, etc.). Görüp göreceği rahmet bu. (Konuşma Dili) This is all he will ever get. -meye görsün/gör as soon as (one) (does something, becomes something, etc.), once (something) (is done, happens, etc.). görüp gözetmek to protect, guard, keep an eye on. görerek nişan alma (Askeriye) direct laying. görmeyerek/görmeden nişan alma (Askeriye) indirect laying
wake to
to face (in the direction of): Bu oda güneş görüyor. This room faces the sun
to be the stage for, be the scene of, be the setting for, see
used after an -e gerund to show continuous action: Raşit mektubu yazagörürken kapı çalındı. While Raşit was busy writing the letter there was a knock at the door
to undergo: tedavi görmek to undergo treatment
(Konuşma Dili) to share (good fortune) with, think of: Piyango sana vurursa beni de gör. If you win the lottery, think of me
to take (a course, lessons, etc.); to receive, get (an education); to have (an upbringing)
consider

Tom considers Mary to be a heroine. - Tom Mary'yi bir kahraman olarak görmektedir.

view

You must be at least eighteen to view this sentence. - Bu cümleyi görmek için en az on sekiz yaşında olmalısın.

to receive (help)
slang to bribe
used after a negative -e gerund for emphasis: O dağlarda ölmeyegör! Cesedin akbabalara yem olur. Mind you don't die in those mountains! If you do, your corpse'll be food for the vultures. Sizi yakalamaya görsün, polise haber verir. Make sure you don't let him catch you, for he'll turn you over to the police. Onlara nerede oturduğunu söylemeyegörmeli. You should be careful not to tell them where you live. Tek bir hata etmeyegörelim, kapı dışarı edildiğimizin resmidir! Let's not make one single mistake, or we'll get the boot for sure! görerek atış (Askeriye) direct fire. görmeyerek/görmeden atış (Askeriye) indirect fire. göreceği/göresi gelmek to long to see: Seni göreceğimiz geldi. We've been longing to see you. Göreyim seni/sizi!
used in combination to give emphasis to a prediction: Göreceksin, Beşir sınıfta kalacak. Beşir's going to fail; just you wait and see. Gör bak, neler olacak neler! All sorts of things are going to happen now; just you wait and see!
to perform, do, attend to (a duty, task, etc.); to pay (an expense)
tip
perform duty
describe as
know

I know Tom would love to see you. - Tom'un seni görmekten hoşlanacağını biliyorum.

I'll let Tom know you want to see him. - Onu görmek istediğini Tom'un öğrenmesine izin vereceğim.

perceive

To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive. - Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.

recognize
place

We have a lot of other places we want to see. - Görmek istediğimiz bir sürü başka yerlerimiz var.

What kind of places would you like to see? - Ne tür yerleri görmek istiyorsun?

distinguish
square
look

I am looking forward to seeing you. - Seni görmek için can atıyorum.

I'm looking forward to seeing you in a wedding dress. - Ben seni bir gelinlik içinde görmek için sabırsızlanıyorum.

see of
see into
rüya görmek
dream
görme
vision

Possible side effects include blurred vision and shortness of breath. - Olası yan etkiler arasında bulanık görme ve nefes darlığı bulunmaktadır.

Laser surgery can fix some kinds of vision problems. - Lazer cerrahisi bazı görme sorunu türlerini onarabilir.

görme
sight

The traffic accident deprived the young man of his sight. - Trafik kazası, genç adamı görme yeteneğinden mahrum etti.

The accident deprived him of his sight. - Kaza onu görme yeteneğinden mahrum bıraktı.

hor görmek
scorn
görmek istediğiniz özel bir şey var mı
Is there anything special you'd like to see
görmek istiyorum
I would like to see
görevi görmek
act as
gözüyle görmek
to witness
zarar görmek
suffer
olarak görmek
regard as
önceden görmek
anticipate
farklı görmek
distinguish
öğrenim görmek
to receive education, to study
gör
saw

They saw a strange animal there. - Onlar orada garip bir hayvan gördü.

Yesterday I went to Denizli and I saw a rooster near the coop. - Dün ben Denizli'ye gittim ve kümesin yakınında bir horoz gördüm.

görme
{i} seeing

I am looking forward to seeing you. - Seni görmek için can atıyorum.

I'm looking forward to seeing you this April. - Bu nisanda seni görmeye can atıyorum.

görmek
function
görmek
be useful
işlev görmek
function
kuçük görmek
scorn
küçük görmek
belittle
mazur görmek
pardon
hayal görmek
dream
rüyasında görmek
dream
(iş) görmek
transact
az görmek
find insufficient
aşağı görmek
disparage
aşağı görmek
look down
aşağı görmek
look down on
cefa görmek
suffer
dibi görmek
(Konuşma Dili) plumb the depths
düş görmek
have a dream
düş görmek
dream
farkı görmek
discriminate
farkı görmek
distinguish
fayda görmek
benefit
gibi görmek
regard
görme
viewing
görme
(Ticaret) perception
görmek istiyorum
i want to see
hacet görmek
go to the toilet
hakir görmek
slight
hakir görmek
hold in contempt
hasar görmek
be damaged
hesap görmek
settle accounts
hesap görmek
pay the bill
hizmet görmek
work
hor görmek
misprize
hor görmek
(deyim) snap one's fingers at
hor görmek
disparage
hor görmek
look down on
hor görmek
reprobate
hor görmek
hold in contempt
hor görmek
flout
hor görmek
(deyim) fuck around
hor görmek
(deyim) fuck about
hor görmek
disdain
hor görmek
look down
hor görmek
turn up one's nose at
hor görmek
contemn
hor görmek
sneeze at
hor görmek
hurt feelings
hor görmek
vilipend
hor görmek
depreciate
hor görmek
hurt somebody's feelings
hor görmek
disesteem
hor görmek
(Konuşma Dili) cast aspersions on
hor görmek
contempt
hor görmek
belittlement
hor görmek
underestimate
hoş görmek
tolerance
hoş görmek
connive
hoş görmek
condone
ilgi görmek
get attention
ilgi görmek
attract attention
ilgi görmek
draw interest
itibar görmek
be in demand
itibar görmek
be respected
itibar görmek
in demand
itibar görmek
respected
iyilik görmek
supported
iyilik görmek
to be supported
görmek
transact
işini görmek
fill the bill
kabul görmek
be accepted
kabul görmek
be admitted
kabul görmek
be approved
kabul görmek
gain acceptance
kabul görmek
gain admission
küçük görmek
scorn
küçük görmek
vilipend
küçük görmek
patronise
küçük görmek
disdain
kısa görmek
glimpse
layık görmek
something suitable of
layık görmek
deem someone
layık görmek
something worthy of
mükemmel olarak görmek
idealize
rüya görmek
have a dream
rüya görmek
have dream
saygı görmek
be respected
seni görmek güzel
good to see you
seni görmek istiyorum
i want to see you
tahsil görmek
study
tahsil görmek
have education
takdir görmek
be appreciated
tedavi görmek
treated
tedavi görmek
be treated
terbiye görmek
trained
terbiye görmek
be trained
yarar görmek
benefit
zarar görmek
damaged
zarar görmek
to be damaged
zarar görmek
sustain an injury
zarar görmek
(Dilbilim) come to harm
zarar görmek
get harm
zarar görmek
(deyim) come to grief
zarar görmek
get harmed
zarar görmek
be damaged
gör
{f} sighted
gör
{f} seeing

Seeing that she was not excited at the news, she must have known it. - O, habere heyecanlanmadığına göre, onu önceden biliyor olmalı.

Love is seeing her in your dreams. - Aşk onu rüyalarında görmektir.

gör
see

Mary decided never to see him any more. - Mary artık onu asla görmemeye karar verdi.

Love is seeing her in your dreams. - Aşk onu rüyalarında görmektir.

gör
{f} seen

I've never seen such a wonderful sunset. - Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.

I turned off the TV because I had seen the movie before. - Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.

gör
{f} view

The view of the Earth from the Moon is one of the iconic images of the 20th century. - Dünya'nın Ay'dan görüntüsü, 20. yüzyılın ikonik resimlerinden birisidir.

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl. - Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı.

gör
catch sight of

He happened to catch sight of a rare butterfly. - Tesadüfen nadir bir kelebeği gördü.

gör
{f} sight

She stood astonished at the sight. - Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.

He fell in love with her at first sight. - İlk görüşte ona âşık oldu.

gör
{f} viewing

Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users. - Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.

görme
visual

My sister works at a school for visually impaired children. - Kız kardeşim görme engelli çocuklar için bir okulda çalışıyor.

adet görmek
Have one's period, menstruate
erişmek, görmek
To access, see
görme
vision of
halüsinasyon görmek
to hallucinate
ilk defa görmek
to see for the first time
kâbus görmek
Have a nightmare
küçük görmek
underrate
vazifesini görmek
Serve as
önceden sezmek, ileriyi görmek
to predict, to foresee
görme
optic
görme
seeing, sight, vision
görme
optical
görme
espial
görme
sighting
görmek istemek
want to see
التركية - التركية
Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek: "Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm."- A. Gündüz
Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak; izlemek
Saymak, herhangi bir şey gibi görmek
Yapmak, etmek
Anlamak, kavramak, sezmek
Yüzü bir yöne doğru olmak, bakmak
Gezmek: "Buraları o kadar güzel ki, biz buradayken gelip görmezsen, sonradan belki bir daha hiç gelip göremezsin."- N. Cumalı
Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak: "Hangi memlekete gitsek, resmî makamlar kadar halkın da rağbetini görürdük."- F. R. Atay
Gözlerin görmediği durumlarda başka duyu organlarıyla algılamak
Vermek
Karşı oyuncunun yapacağı vuruşu önceden kestirip ona göre durum almak
Anlamak, kavramak, sezmek: "Türk iradesinin ne demek olduğunu da sen göreceksin."- R. E. Ünaydın
Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek
Gezmek
Kendisine yapılmak, bir davranışla karşılaşmak, maruz kalmak
Bir işin hiç yapılmadığını belirtir
Ziyaret etmek
Bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek
Yanına gidip konuşmak
Sahne olmak, geçirmek
Karşılaşmak, rastlaşmak
Bir işleme uğramak
Çok değer vermek
Bir şeye erişmek
Almak
(Osmanlı Dönemi) DİDE
(Osmanlı Dönemi) TAL'AT
(Osmanlı Dönemi) KEBV
(Osmanlı Dönemi) TERFİŞ
Görme
müşahede
Görme
rüyet
görme
Görmek işi, rüyet
الإنجليزية - التركية

تعريف görmek في الإنجليزية التركية القاموس.

karşılık görmek
Get reciprocity