görülmemiş

listen to the pronunciation of görülmemiş
التركية - الإنجليزية
unseen

What has been seen can not be unseen. - Görülen bir şey, asla görülmemiş gibi olmaz.

unprecedented, unusual, singular, extraordinary
extraordinary, never seen before
unsighted
unprecedented

The situation this year is unprecedented. - Bu yıl durum eşi görülmemiş.

The Tokyo stock market recorded an unprecedented loss. - Tokyo borsası benzeri görülmemiş bir düşüş gösterdi.

singular
unobserved
strange
unusual
unheard-of
extraordinary

A person never reading anything may be fooled with an extraordinary easiness. - Bir şey okumayan bir kişi görülmemiş bir kolaylıkla aldatılabilir.

freak
new
uncouth
eşi benzeri görülmemiş
unprecedented

This is an unprecedented gesture. - Bu eşi benzeri görülmemiş bir jest.

The price jump was unprecedented. - Fiyat atlaması eşi benzeri görülmemişti.

eşi görülmemiş
unprecedented

The situation this year is unprecedented. - Bu yıl durum eşi görülmemiş.

gör
saw

I saw John at the library. - Kütüphanede John'u gördüm.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

gör
{f} sighted
gör
{f} seeing

I'm looking forward to seeing you this April. - Bu nisanda seni görmeye can atıyorum.

The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door. - Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.

gör
see

I'm happy to see you. - Seni gördüğüme mutluyum.

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

gör
{f} seen

Germs can only be seen with the aid of a microscope. - Mikroplar sadece bir mikroskop yardımıyla görülebilir.

I've never seen such a wonderful sunset. - Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.

gör
{f} view

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl. - Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı.

Their view of life may appear strange. - Onları hayat görüşü acayip görünebilir.

gör
catch sight of

He happened to catch sight of a rare butterfly. - Tesadüfen nadir bir kelebeği gördü.

gör
{f} sight

The sight of fresh lobster gave me an appetite. - Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.

Is there any end in sight to the deepening economic crisis? - Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?

gör
{f} viewing

Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users. - Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.

eşi benzeri görülmemiş
unheard-of
eşi görülmemiş
unheard-of
misli görülmemiş miktarda
never so
التركية - التركية
O güne kadar karşılaşılmamış, şaşılacak nitelikte olan
görülmemiş
المفضلات