Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
- I never felt at ease in my father's company.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- The ease with which he answered the question surprised us.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- The ease with which he answered the question surprised us.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
Onun huzursuz olduğunu hemen anladım.
- I saw at once that he was ill at ease.
Tom yabancılar arasında huzursuz.
- Tom is ill at ease among strangers.
His mind was at ease when he received his pension.