Seni korkutmak istemedim.
- I didn't mean to frighten you.
Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
- I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
Gök gürültüsü öğrencileri korkuttu.
- The thunder frightened the students.
Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.
- I spoke to him kindly so as not to frighten him.