تعريف fouling في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Nükleer Bilimler) tortu oluşumu
- (Nükleer Bilimler) (reactor technology) kirlenme (reactor teknolojisi)
- (Askeri) NAMLU BİRİKİNTİSİ: Atıştan sonra bir silahın namlusunda kalan birikinti
- kirlenme
- foul
- {f} kirletmek
Sigara içenler havayı kirletmektedir.
- Smokers foul up the air.
- foul
- faul
Hakem oyunu faul olarak nitelendirdi.
- The umpire called the ball foul.
Yaptığı şey kesinlikle fauldü.
- What he did was definitely a foul.
- foul
- pisletmek
- foul
- {i} kurallara aykırı hareket
- foul
- iğrenç
Kirli giysiler soyunma odasının havasında iğrenç bir koku bıraktı.
- The dirty clothes left a foul odor in the air of the locker room.
Bu iğrenç çöpten hemen kurtulmalıyız.
- We must get rid of this foul garbage right away.
- foul
- {s} pis
Pis bir şeyin kokusunu alıyorum.
- I smell something foul.
- fouling shot
- (Askeri) TEMİZLİK ATIMI: Namludan yağ ve diğer maddeleri atmak için yapılan ön atış
- fouling shot
- (Askeri) temizlik atımı
- foul
- {s} kokuşmuş
- foul
- dolaşmış
- foul
- dolaşmak
- foul
- karışma
- foul
- çarpışma
- foul
- küfürlü
Tom'un çok küfürlü bir ağzı vardı.
- Tom had a very foul mouth.
- foul
- çatmak
- foul
- çarpmak
- foul
- murdar
- foul
- dolaşma
- foul
- (hava) kötü
- foul
- (Askeri) çaparız
- foul
- (Askeri) gambalı
- foul
- ayıp
- foul
- çarpmak gemi
- foul
- kir
Kirli giysiler soyunma odasının havasında iğrenç bir koku bıraktı.
- The dirty clothes left a foul odor in the air of the locker room.
Sigara içenler havayı kirletmektedir.
- Smokers foul up the air.
- foul
- günah
- foul
- fani
- foul
- dokunmak
- foul
- (Ticaret) kusurlu
- foul
- menfur
- foul
- bindirmek gemi
- foul
- pislik
- foul
- suikast
- foul
- tiksindirici
- foul
- bozuk
O adamın bozuk bir ağzı var.
- That man has a foul mouth.
Tom bugün bozuk ruh halinde.
- Tom is in a foul mood today.
- foul
- hain
- foul
- {i} zor durum
- foul
- fırtınalı
- foul
- faul yapmak
- foul
- kirli
Bu odanın havası kirli.
- The air in this room is foul.
Kirli giysiler soyunma odasının havasında iğrenç bir koku bıraktı.
- The dirty clothes left a foul odor in the air of the locker room.
- foul
- kötü
O kötü koku nehirden geliyor.
- That foul odor is coming from the river.
Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
- There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- foul
- berbat
- foul
- {f} kirlet
Sigara içenler havayı kirletmektedir.
- Smokers foul up the air.
Sigara dumanı odadaki havayı kirletir.
- Cigarette smoke fouls the air in a room.
- foul
- {s} hilekâr
- foul
- murdar etmek
- foul
- haince
- foul
- çaparız vermek
- foul
- {s} dolaşık
- foul
- {s} hilebaz
- foul
- {f} çarpmak (gemi)
- foul
- kabaca
- foul
- {s} tıkanmış
- foul
- {f} spor faul yapmak
- foul
- {f} kirlenmek
- foul
- {f} pislenmek
- foul
- {f} tıkamak
- foul
- {f} bindirmek (gemi)
- foul
- kurallara aykırı olarak
- foul
- {s} birbirine karışmış (ipler, zincirler v.b.). i., spor faul
- foul
- {s} fena
- foul
- faullü olarak
- foul
- açık saçık
- foul
- {s} kaba
- foul
- {s} karışmış
- foul
- {f} ile karışmak
- foul
- {f} dolaştırmak
- foul
- {s} kurallara aykırı
- foul
- spor oyuncuya karşı ku
- foul
- bulaştırmak
- foul
- yanmış barutun çamuru ile kirletmek ot ve midye bağlamak dolaştırıp işlemez hale getirmek
- foul
- {s} ağır
- foul
- {f} bozmak
- foul
- çirkin biçimde
- foul
- {s} çirkin
- foul
- {i} çarpışma (gemi)
- foul
- {f} karıştırmak
- metal fouling
- (Askeri) BAKIRLAŞMA: Bir silahın namlusunda metal parçalarının birikmesi. Bakırlaşma; mermi gömleklerinin ve sevk çemberlerinin setlere sürtünmesinden meydana gelir. Ayrıca bakınız: "fouling"
- metal fouling
- (Askeri) bakırlaşma
- powder fouling
- (Askeri) barut artığı
- powder fouling
- (Askeri) BARUT ARTIĞI; BARUT RÜSUBU: Silah ateş ettikten sonra namlu içinde yanmadan veya kısmen yanmış olarak kalan barut pislikleri