Hâlâ Tom hakkında öğrenmek zorundayım.
- I still have to find out about Tom.
Toplantımızın nerede olacağını öğrenmek istiyorum.
- I'd like to find out where our meeting will be.
Sanırım Tom sonunda Mary'nin onun arkasından konuştuğunu anlayacak.
- I imagine that Tom will eventually find out that Mary has been talking behind his back.
Tom anglophobia'nın anlamını bilmiyordu, bu yüzden onun ne demek olduğunu bulabilmek için hızlı bir web araştırması yaptı.
- Tom didn't know the meaning of anglophobia, so he did a quick web search to see if he could find out what it meant.