Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sentimental.
Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
- There is no reason for you to feel inferior to anyone.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Onun duyguları kolayca incinir.
- Her feelings are easily hurt.
Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
- Today I feel much better.
Karnında herhangi bir acı hissediyor musun?
- Do you feel any pain in your stomach?
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Önemli hissetmek istiyorum.
- I want to feel important.
Yardıma ihtiyacınız olursa, beni aramaya çekinmeyin.
- If you need help, feel free to call me.
Canım Tom'u aramak istemedi.
- I didn't feel like calling Tom.
Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
- People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
- Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Başka sorunlarınız olursa benimle temas kurmaktan çekinmeyin.
- Feel free to contact me if you have any other questions.
Tom duyguları ile temas halinde.
- Tom is in touch with his feelings.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
- Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Onun duyguları kolayca incinir.
- Her feelings are easily hurt.
Lütfen bana soru sormaktan çekinmeyin.
- Please feel free to ask me questions.
Lütfen bana herhangi bir soru sormaya çekinmeyin.
- Please feel free to ask me any question.
Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.
- All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water.
Mary'nin kedisi o kadar tatlı ki onun kucağımda kıvrılıp yatmasını gerçekten umursamıyorum fakat pençeleriyle bacaklarımı ovmakta ısrar etme tarzı bana iğne yastığı gibi hissettiriyor.
- Mary’s cat is so sweet that I really don’t mind him curling up in my lap, but the way he insists on kneading my legs with his claws makes me feel like a pincushion.
Gerçekten sana acıyorum.
- I really feel for you.
Gerçekten iyi hissetmiyorum.
- I really don't feel good.
O beni iyi hissettirdi.
- That made me feel good.
Açlık hissetmiyor musun?
- Don't you feel hungry?
Bugün hasta hissettiğimden dolayı seni göremem.
- I can't see you today because I feel ill.
Bitkilerin acı çektiğini mi düşünüyorsun?
- Do you think that plants feel pain?
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
Tom için gerçekten üzgünüm.
- I really do feel sorry for Tom.
Kendini iyi hissetmediği için yatakta kaldı.
- He stayed in bed because he wasn't feeling well.
Tom'un iyi hissetmediğini derhal söyleyebilirim.
- I could tell right away that Tom wasn't feeling well.
Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi?
- I felt the house shake a little. Didn't you?
Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.
- I felt an uncomfortable tightness in my chest.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.
- Tom wasn't feeling particularly talkative.
Çok aç hissetmiyordum.
- I was not feeling very hungry.
Evin sarsılmasını hissederek dışarıya koştum.
- Feeling the house shake, I ran outside.
Evin sallandığını hissederek caddeye doğru koştum.
- Feeling the house shake, I ran out into the street.
Onun duygularına saygı duyun.
- Have respect for his feelings.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
- We were afraid that we might hurt his feelings.
Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
Bu konuda iyi bir izlenimim yok.
- I don't have a good feeling about this.
Onun sırrı bildiğine dair bir izlenimim var.
- I have a feeling that he knows the secret.
Kendim hakkında iyi hissetmek istiyorum.
- I want to feel good about myself.
Onun için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum.
- I cannot but feel sorry for him.
I feel for you and your plight.
Bark has a rough feel.
He obviously feels strongly about it.
He felt for the light switch in the dark.
She gave me a quick feel to show that she loves me.
I felt my way cautiously through the dangerous business maneuver.
She has a feel for music.
Feel my wrath!.
I can feel the sadness in his poems.
It looks like wood, but it feels more like plastic.
I'm getting a feel for what you mean.
I feel that we need to try harder.
You can feel a heartbeat if you put your fingers on your breast.
You should get a feel of the area before moving in.
I feel down each time I have to leave home.
I feel for him, he's lost two family members in two months.
The co-pilot didn't feel free to speak up to the pilot in the cockpit.
While you're babysitting, feel free to open anything in the spirit cupboard.
The Nationals gave the Coalition its Senate majority and yesterday were feeling their oats.
It's a tough road because kids at that time are developmentally feeling their oats, Beverage said.
I hope you don't mind if I cancel our date this afternoon - I just don't feel myself today.
I think we should feel out your mom's thoughts about this before we decide anything.
Feel me up and rub your pussy against mine, that'll make the pain in my bummy go away, it will,” she told me. I felt sorry for her. And I guess that's why I let her show me how girls made out without boys.
1. I feel like a million this morning.
2. He had a headache yesterday but feels like a million dollars today.
The house gave me a feeling of dread.
Despite the rough voice, the coach is surprisingly feeling.
The wool on my arm produced a strange feeling.
He has no feeling for what he can say to somebody in such a fragile emotional condition.
You really hurt my feelings when you said that.
Many people still have feelings for their first love.
It were a delicate stratagem to shoe A troop of horse with felt.
... You must feel a responsibility to keep continuing to churn ...
... And at least in my case, I feel I ...