Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
O mükemmel olmaktan uzaktır.
- He is far from perfect.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
- He went so far as to call me a liar.
Tom ne kadar uzağa gittiğini görmek için kilometre sayacını kontrol etti.
- Tom checked his odometer to see how far he'd driven.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
Onlar üç mil öteye yürüdü.
- They walked three miles farther.
Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.
- Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston.
İstasyona ne kadar uzakta?
- How far is it to the station?
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.