fazlalaşma

listen to the pronunciation of fazlalaşma
التركية - الإنجليزية

تعريف fazlalaşma في التركية الإنجليزية القاموس.

fazla
much

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

I don't know much about computers. - Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.

fazla
surplus

That country has a trade surplus. It exports more than it imports. - O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.

I bought a backpack at the army surplus store. - Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.

fazla
over

It is not rare at all to live over ninety years. - Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir.

It took me more than one month to get over my cold. - Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.

fazla
too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
fazla
big

You have to risk big in order to win big. - Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.

This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes. - Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.

fazla
{s} excessive

Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction. - Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.

The government's expenditures are a bit excessive. - Hükümetin harcamaları biraz fazladır.

fazla
too

There were too many people at the concert. - Konserde çok fazla kişi vardı.

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

fazla
{s} superfluous
fazla
to spare

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

fazla
far

Far from stopping, the storm became much more intense. - Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.

More than 75% of farms raised pigs and milk cows. - Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.

fazla
ex
fazla
playtime
fazla
redundant

Soldiers currently in theatre will not be made redundant. - Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.

fazla
(Havacılık) safety valve
fazla
oversupplied
fazla
considerable
fazlalaşmak
increase
fazla
spare

Why do you spend most of your spare time with Tatoeba? - Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles. - Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.

fazla
strongly
fazla
extra

Will there be an extra charge for that? - Onun için fazladan bir masraf olacak mı?

Tom causes me a lot of extra work. - Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.

fazla
heartily
fazla
over-
fazla
no end of
fazla
de trop
fazla
extravagant
fazla
not more than
fazla
to more than
fazla
what is left over, the remainder
fazla
supernumerary
fazla
excess

Don't drink to excess. - İçkiyi fazla kaçırma.

Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction. - Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.

fazla
extra, left over
fazla
unneedful
fazla
in excess of
fazla
plus
fazla
thick
fazla
out

The price turned out to be lower than I thought. - Fiyat düşündüğümden daha da fazla düştü.

The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out. - Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.

fazla
more (than)
fazla
too; too much; too many
fazla
rising of
fazla
super

The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year. - Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.

fazla
ultra
fazla
detrop
fazla
plenty

There were plenty of guests in the hall. - Salonda çok fazla misafir vardı.

There are plenty more of those. - Bunlardan çok daha fazlası vardır.

fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

fazla
expletive
fazla
excrescence
fazlalaşmak
to increase
التركية - التركية
Fazlalaşmak işi, ziyadeleşme
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) Çok ziyâde, artık, artan
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) (C: Fazalât) Kazurat, pislik
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) İleri. *Gereksiz, lüzumsuz
Fazla
(Osmanlı Dönemi) BİRUN
Fazla
(Osmanlı Dönemi) MAHŞÜV
Fazlalaşmak
ziyadeleşmek
Fazlalaşmak
(Osmanlı Dönemi) TEREFFU'
fazla
Artmış olan
fazla
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı (olan), ziyade
fazla
Fazla olarak hastaydı."- R. N. Güntekin
fazla
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade: "Yaşamak için çok zorluk çekiyordu
fazla
Daha çok, aşkın: "Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz."- B. Felek
fazla
Daha çok, aşkın
fazla
Gereksiz, yersiz
fazlalaşmak
Çoğalmak, sayısı artmak, ziyadeleşmek: "Dışarıda sulu kara benzeyen bir yağmur, geceden beri fazlalaşan keskin bir rüzgâr vardı."- P. Safa
fazlalaşmak
Çoğalmak, sayısı artmak, ziyadeleşmek