I was aware of the danger.
- Ben tehlikenin farkındaydım.
I was not aware of the trick.
- Hilenin farkında değildim.
I think I am the only one awake.
- Sanırım yalnızca ben farkındayım.
Even after I went to bed, I was conscious of the voices in the parlor.
- Ben yatmaya gittikten sonra bile, salondaki seslerin farkındaydım.
He was conscious of her presence.
- Onun varlığının farkındaydı.
We were alive to what was going on.
- Biz ne olduğunun farkındaydık.
We were alive to what was going on.
- Biz ne olup bittiğinin farkındaydık.
We were alive to what was going on.
- Biz ne olduğunun farkındaydık.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
- Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
Difference between Facebook and Twitter is, Twitter is a microblogging service.
- Facebook ve Twitter arasındaki fark, Twitter'ın bir mikroblog servisi olmasıdır.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
He was unaware of the danger.
- O, tehlikenin farkında değildi.
Tom was unaware of some errors he had made when translating an important document for his boss.
- Tom patronu için önemli bir belgeyi çevirirken, bazı hatalar yaptığının farkında değildi.
Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
- Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know.
- Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.
Unwittingly he told her all that she wanted to know.
- Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
- İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
Society does not encourage relationships between people who have a large age gap.
- Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.
The age gap between them is rather large.
- Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
Tom noticed something was odd.
- Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.
Even if it is true, it matters little.
- Doğru olsa bile çok az fark eder.
It wouldn't matter to me.
- Benim için fark etmez.
The cancer had spread to several organs.
- Kanser farklı organlara yayıldı.
Diversity is what gives us strength.
- Bize güç veren şey farklılıktır.
Tom pretended not to notice.
- Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.
Tom didn't seem to notice.
- Tom farkına varmış gibi görünmüyordu.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.
Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know.
- Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.
Unwittingly he told her all that she wanted to know.
- Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.