Eğer o doğruysa mahvoldum demektir.
- I'll be damned if it's true.
Hikâye doğru görünüyor.
- The story appears to be true.
Hakiki uyruğumuz insanoğludur.
- Our true nationality is mankind.
Söylenti gerçek olamaz.
- The rumor can't be true.
Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.
- I'm ashamed to say that it's true.
Onun tamamen doğru olduğunu sanmıyorum.
- I don't think that's quite true.
Tom, Mary'nin söylediğinin gerçek olduğu ihtimalini tamamen görmezden gelemedi.
- Tom couldn't completely rule out the possibility that what Mary said was true.
Bu, Fadıl Sadık'ın gerçek hikayesidir.
- This is the true story of Fadil Sadiq.
Sadece değişenler kendilerine sadık kalırlar.
- Only those who change stay true to themselves.
Bu gerçekten doğru değil.
- This isn't really true.
O doğru olabilir ama gerçekten öyle düşünmüyorum.
- That could be true, but I don't really think so.
O tam olarak doğru değil.
- That's not exactly true.
Şey, bu tam olarak doğru değil.
- Well, that's not quite true.