تعريف fıstık في التركية الإنجليزية القاموس.
- peanut
We planted peanuts instead of cotton.
- Pamuk yerine fıstık ektik.
Tom ate a spoonful of peanut butter.
- Tom bir kaşık dolusu fıstık ezmesi yedi.
- pistachio
Walnuts, almonds, hazelnuts, pistachios and pine nuts are dry fruits.
- Ceviz, badem, fındık, fıstık ve çam fıstığı, kuru meyvelerdir.
I love pistachio ice cream.
- Fıstıklı dondurmayı severim.
- (Botanik, Bitkibilim) pistacia vera
- peach
- (Gıda) nut
Squirrels only find a quarter of the nuts that they bury.
- Sincaplar gömdükleri fıstıkların sadece dörtte birini bulurlar.
Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't.
- Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.
- (Botanik, Bitkibilim) pistachio tree
- nutshell
- chick
- slang a real looker, a real knockout, a beautiful woman
- bit of fluff
- crumpet
- fluff
- nut; pistachio; pine nut; peanut
- pistachio, pistachio nut, peanut; chick, peach, cracker, babe, smasher of a girl, baby
- slang brains, intelligence
- babunbaby
- babe
- cracker
I often eat peanut butter on crackers.
- Ben sık sık krakerler üzerinde fıstık ezmesi yerim.
- fıstık ağacı
- (Botanik, Bitkibilim) pistacia vera
- fıstık gibi
- very good
- fıstık gibi
- very beautiful
- fıstık çamı
- pine
- fıstık ezmesi
- peanut butter
Tom had a peanut butter and jelly sandwich for lunch.
- Tom öğle yemeği için bir fıstık ezmesi ve jöleli sandviç yedi.
Tom put the lid back on the peanut butter jar.
- Tom fıstık ezmesi kavanozunun kapağını yerine koydu.
- fıstık gibi
- a) very beautiful b) very good
- fıstık gibi
- (Konuşma Dili) 1. dazzling (beauty), beautiful (woman). 2. beautiful
- fıstık gibi kız
- a peach of a girl
- fıstık gibi şey
- peach
- fıstık çamı
- stone pine
- krem fıstık
- (Gıda) peanut butter
- falan fıstık
- peanut or something
- biraz daha fıstık alabilir miyim
- Can I have more nuts
- falan filan/festekiz/feşmekân/fıstık/fistan/fişman
- 1. given people, these people; given things, these things. 2. and people such as they, and that lot; and what have you, and what not; et cetera, etc. 3. such and such: Falan filan tarihlerde falan filan gelecek. On such and such dates such and such people will come
- filan falan/festekiz/feşmekân/fıstık/fistan/fişman
- 1. given people, these people, given things, these things. 2. and people such as they, and that lot; and what have you, and what not; etc. 3. such and such: Filan falan günlerde filan falan şehrimizi ziyaret edecek. On such and such days such and such people will visit our city