Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
- She always comforted herself with music when she was lonely.
O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
- He lives in this lonely place by himself.
Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
- To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
Tom olmadan burası çok ıssız olacak.
- It's going to be very lonely here without Tom.
O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
- He lives in this lonely place by himself.