Denememek başarısız olmaktır.
- Not trying is failing.
Sınavımda başarısız olmak istemiyorum.
- I don't want to fail my exams.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Başarısız olmanın nedeni yeterince sıkı çabalamamandır.
- The reason why you failed is you did not try hard enough.
Başarısız olmandan korkmuştum.
- I was afraid that you had failed.
Sınavda başarısız olarak hakettiğin cezayı gördün,sınava hiç çalışmadın.
- It serves you right that you failed your exam. You didn't study for it at all.
Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
- He failed in the examination for lack of preparation.
Başarı ya da başarısızlık ikisi de benim için aynıdır.
- Success or failure is all the same to me.
Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler.
- We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
O birkaç kez sigarayı bırakmak için çalıştı, ancak başarısız oldu.
- He tried to give up smoking several times, but failed.
Adamın sigarayı bırakmak için yaptığı üçüncü deneme başarısızlıkla son buldu.
- The man's third attempt to stop smoking ended in failure.
Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
- He failed in the examination for lack of preparation.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
Birçok öğrenci testte başarısız oldu.
- Many students have failed the test.
Ben çok şey denedim fakat yine de başarısız oldum.
- I tried many things but failed after all.
O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
- She failed the examination and I was greatly disappointed.
Başarısızlığım annemi hayal kırıklığına uğrattı.
- My mother was disappointed by my failure.
Ev ödevini Perşembeye kadar mutlaka teslim etmelisin.
- You must hand in your homework by Thursday without fail.
Seni mutlaka arayacağım.
- I will call you without fail.
Hata için kim suçlanacak?
- Who is to blame for the failure?
Hata için sen suçlanacaksın.
- You are to blame for the failure.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Birçok öğrenci testte başarısız oldu.
- Many students have failed the test.
Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
- He failed in the examination for lack of preparation.
Onlar ekonomiyi düzeltmede başarısız olduğu için onu suçladılar.
- They blamed him for failing to improve the economy.
O, sınavda iki kez başarısız olduktan sonra üniversiteye girdi.
- He entered the university after failing the examination twice.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Seni yarın mutlaka ziyaret edeceğim.
- I will visit you tomorrow without fail.
Yarın sabah mutlaka ofise gel.
- Come to the office tomorrow morning without fail.
O elbette kiliseye gelecek.
- He will come to the church without fail.
O elbette beni görmeye gelecek.
- He'll come to see me without fail.
O şüphesiz başarılı olacak.
- He will succeed without fail.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
If the Web server crashes, we can fail over to the spare in less than a second.
The system is failsafe, because everything is backed up automatically.
You will report to the police every week without fail.
The perpetrator was obviously insane.
- Fail, açık biçimde deliydi.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Cinayetin faili Sami'ydi.
... Most people who try to get a science and math agree fail. ...
... big to fail and give them a blank check. That's one of the unintended consequences of Dodd-Frank. ...