Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Dersin bitimine 10 dakika kaldı.
- 10 minutes remained until the end of the lesson.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.