Mary olağandışı notlar aldı.
- Mary got extraordinary grades.
Meri olağandışı bir kadın.
- Mary is an extraordinary woman.
iPhone olağanüstü bir cep telefonu.
- The iPhone is an extraordinary cell phone.
Tom'un olağanüstü dereceleri var.
- Tom got extraordinary grades.
Mary sıradışı bir kadındı.
- Mary was an extraordinary woman.
Ciddi ve sıradışı bir sorunum var.
- I have a serious and extraordinary problem.
Bir şey okumayan bir kişi görülmemiş bir kolaylıkla aldatılabilir.
- A person never reading anything may be fooled with an extraordinary easiness.
Olağan dışı bir şey fark etmedim.
- I didn't notice anything unusual.
Sanırım o olağan dışı.
- I take it that's unusual.
Tom bu gece alışılmadık biçimde geveze.
- Tom is unusually talkative tonight.
Senin böyle bir şey yapman alışılmadık bir durum.
- It's unusual for you to do something like that.
Sami kendini biraz garip hissediyordu.
- Sami was feeling a bit unusual.
Tom oldukça olağandışı.
- Tom is pretty unusual.
Olağandışı düşük ısılar bu yıl düşük kaliteli pirinç hasatından sorumlu tutulmaktadır.
- Unusually low temperatures account for the poor rice crop this year.
Bana sorarsan, o biraz tuhaf.
- If you ask me, she's a little unusual.
Konuşman için tuhaf bir konu ileri sürmek zorunda değilsin.
- You don't have to come up with an unusual topic for your speech.
... of these things was extraordinary. ...
... tonight because the extraordinary troops ...