Bir dakikalığına kendimi muaf tuttum.
- I excused myself for a minute.
Ben sınıftan muaf olabilir miyim?
- Can I be excused from class?
Erkek yeğenim gençliği gerekçesiyle mazur görüldü.
- My nephew was excused on the grounds of his youth.
Lütfen bir dakika mazur görür müsünüz?
- May I please be excused for a minute?
Onun mazeretlerinden bıktım.
- I'm sick of her excuses.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Onun gecikmesi için hiçbir bahane yoktur.
- There is no excuse for his delay.
Böyle bir bahaneyi nasıl ileri sürdünüz?
- How did you come up with such a good excuse?
Senin özürlerini dinlemeyi reddediyorum.
- I refuse to listen to your excuses.
Daha fazla özürler işitmek istemiyorum.
- I don't want to hear any more excuses.
Erkek yeğenim gençliği gerekçesiyle mazur görüldü.
- My nephew was excused on the grounds of his youth.
Keşke gitmemek için iyi bir gerekçe bulabilsem.
- I wish I could think of a good excuse not to go.
Beni affetmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to excuse me.
Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- Excuse me, is there a toilet nearby?
Affedersiniz, Central Park'a nasıl gidebileceğimi bana söyleyebilir misiniz?
- Excuse me, can you tell me how to get to Central Park?
Rahatsızlık için bizi affet.
- Excuse us for the inconvenience.
Annem onun hatasını affetti.
- My mother excused his mistake.
Bize biraz izin verir misiniz?
- Will you excuse us for a moment?
Bize bir saniye izin verir misin?
- Would you excuse us for a second?
I excused him his transgressions.
You know he shouldn't have done it, so don't try to excuse his behavior!.
Tell me why you were late – and I don't want to hear any excuses!.