Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Öyle bir mazereti kabul edemem.
- I cannot accept an excuse like that.
Hasta olma sana en azından evde kalmak ve film izlemek için mükemmel bir bahane verir.
- At least being sick gives you the perfect excuse to stay home and watch movies.
Yaptıklarının hiçbir bahanesi yoktur.
- There is no excuse for your actions.
Daha fazla özürler işitmek istemiyorum.
- I don't want to hear any more excuses.
Geç kaldığım için özür dilerim.
- Excuse me for being late.
Bahane üretmiyorum, gerekçe buluyorum sadece.
- I don't make excuses. I only provide reasons.
Keşke gitmemek için iyi bir gerekçe bulabilsem.
- I wish I could think of a good excuse not to go.
Beni affetmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to excuse me.
Affedersiniz. Beni en yakın tramvay istasyonuna doğru yönlendirebilir misiniz?
- Excuse me. Can you direct me to the nearest subway station?
Affedersiniz, ama hasta hissediyorum.
- Excuse me, but I feel sick.
Rahatsızlık için bizi affet.
- Excuse us for the inconvenience.
Beni affetmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to excuse me.
Bize bir saniye izin verir misin?
- Would you excuse us for a second?
Biraz izin verir misiniz?
- Will you excuse me for just a moment?
I excused him his transgressions.
You know he shouldn't have done it, so don't try to excuse his behavior!.
Tell me why you were late – and I don't want to hear any excuses!.