Tom couldn't help but be impressed.
- Tom etkilenmekten kendini alamadı.
The event affected his future.
- Olay onun geleceğini etkiledi.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Smoking has affected his health.
- Sigara içmek onun sağlığını etkiledi.
That type of temple influenced all of the Middle East, mainly Egypt.
- O tür tapınak bütün Orta Doğuyu, özellikle Mısır'ı etkiledi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.