ertelemek

listen to the pronunciation of ertelemek
التركية - الإنجليزية
delay

She'll have to delay her education because she lost her job. - O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.

postpone

We'll have to postpone the game. - Oyunu ertelemek zorunda kalacağız.

We had to postpone the game due to rain. - Yağmur yüzünden oyunu ertelemek zorunda kaldık.

put off

We had to put off the meeting because of the traffic accident. - Trafik kazası nedeniyle toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.

We have to put off the game till next Sunday. - Oyunu önümüzdeki Pazara ertelemek zorundayız.

procrastinate

I tend to procrastinate. - Ben ertelemek eğilimindeyim.

defer
(Havacılık) delay to
reprieve
hang
(Politika, Siyaset) cancel
hold in abeyance
lay off
(Dilbilim) stand over
(deyim) hang on
hang up
reserve
continue
hold off
(Hukuk) to defer, to adjurn
(Hukuk) (bir faaliyeti) to postpone
table
postpone , defer
to postpone, delay
carry over
adjourn
sidetrack
scrub
suspend
lay aside
stay
(kötü bir şey) reprieve
to postpone, to delay, to defer, to put sth off, to put sth back, to hold over, to adjourn, to suspend
leave over
waive
shelve
respite
lay by
hold over
lay over
put back
ertelemek (borç vb)
defer
ertelemek (cezayı)
suspend
erteleme
postponement

Let us hope that this is the last postponement. - Bu erteleme, umarız sonuncusu olur.

The rain necessitated a postponement of the picnic. - Yağmur bir piknik ertelemesi gerektirdi.

ertele
(Bilgisayar) snooze

Mary hit the snooze button. - Meryem alarm erteleme düğmesine hiddetle bastı.

I hit the snooze button and went back to sleep. - Erteleme düğmesine bastım ve tekrar yatmaya gittim.

ertele
held up
ertele
postpone

The meeting will be postponed till the 20th of this month. - Toplantı, bu ayın 20'sine ertelenecek.

We should probably postpone the competition. - Biz muhtemelen yarışmayı ertelemeliyiz.

erteleme
(Ticaret) defer
erteleme
stalling
erteleme
adjourning
erteleme
temporisation
erteleme
(Spor) postpone

We had to postpone the gathering because of rain. - Biz yağmur nedeniyle toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.

He decided to postpone his departure. - Gidişini ertelemeye karar verdi.

erteleme
(Gıda) delay time
erteleme
delay

After several delays, the plane finally left. - Birkaç ertelemeden sonra, uçak nihayet kalktı.

She'll have to delay her education because she lost her job. - O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.

ertele
{f} pigeonhole
ertele
defer
ertele
hold up
ertele
adjourn

The meeting was adjourned until the following week. - Toplantı gelecek haftaya kadar ertelendi.

The meeting was adjourned until the next week. - Toplantı gelecek haftaya kadar ertelendi.

ertele
{f} postponed

I don't know why the meeting was postponed. - Toplantının neden ertelendiğini bilmiyorum.

The meeting will be postponed till the 20th of this month. - Toplantı, bu ayın 20'sine ertelenecek.

ertele
held over
ertele
hold over
ertele
{f} deferred
erteleme
procrastination

Procrastination: It's serious business. - Erteleme: Bu ciddi bir iş.

The procrastination train has no brakes. - Erteleme trenin frenleri yok.

erteleme
stay
erteleme
continuance
erteleme
{i} reprieve
belirsiz bir süreliğine ertelemek
to postpone for an indefinite time
erteleme
{i} suspense

The suspense is killing me. - Erteleme beni öldürüyor.

erteleme
to postpone
erteleme
postponements
belirsiz bir tarihe ertelemek
(Politika, Siyaset) adjurn sine die
belirsiz bir tarihe ertelemek
adjourn sine die
ceza ertelemek
(Kanun) reprieve the sentence
cezayı ertelemek
reprieve
ertele
hold#up
ertele
heldup
ertele
heldover
ertele
hold#over
erteleme
putoff
erteleme
respite
erteleme
holdover
erteleme
adjournment
erteleme
suspension
erteleme
postponement, delaying
erteleme
(Hukuk) probation
erteleme
retardation
erteleme
{i} deferment
kararı ertelemek
(Hukuk) to defer the decision
mahkemesini ertelemek
(tutuklu) remand
meclis oturumu ertelemek
prorogate
süresiz olarak ertelemek
adjourn sine die
tarih ertelemek
postpone the date
التركية - التركية
Başka zamana bırakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek
tecil etmek
tehir etmek
Erteleme
tecil
Erteleme
tehir
erteleme
Ertelemek işi, tehir, tecil, talik: "Bu çeşit projeleri hep çekmelerin en altına sürüp erteleme yolunu tutuyorlardı."- H. Taner
erteleme
Ertelemek işi, tehir, tecil, talik
ertelemek
المفضلات