Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Tom ve Mary koltuğun zıt uçlarında oturdular.
- Tom and Mary sat at opposite ends of the couch.
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Uluslararası dil Esperanto, 1887'nin sonlarında herkese gösterildi.
- The international language Esperanto appeared in public at the end of 1887.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
- Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Onların galibiyet serileri bittiği için art arda 10 oyun kaybettiler.
- They have lost 10 games in a row since their winning streak ended.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Yağmurun durmasını bekleyelim!
- Let's wait for the rain to end!
Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.
- Once the complaining starts, it never ends.
Yarın ne olacak? Başlangıç veya bitiş?
- What will tomorrow be? The beginning or the end?
Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük.
- As soon as the game ended, we became overjoyed.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.
- The novel ends with the heroine's death.
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Başlangıcı olanın sonu da vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Bu iş iyi bitmeyecek.
- This is not going to end well.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Toplantıyı bitirmemizi önerdim.
- I suggested that we bring the meeting to an end.
O, tartışmayı bitirmeye çalıştı.
- He tried to bring the argument to an end.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Hedefe giden her yol mubah mıdır?
- Does the end justify the means?
Günün sonunda, hedefler basittir: emniyet ve güvenlik.
- At the end of the day, the goals are simple: safety and security.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Bitişin mükemmel olduğunu düşündüm.
- I thought the ending was perfect.
Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
Zamanın sonu yoktur. Sonsuzdur
- Time has no end. It's endless.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Amerika'dakilerle karşılaştırıldığında, Japon evlilikleri nadiren boşanmayla sonuçlanıyor.
- Compared with those in America, Japanese marriages rarely end in divorce.
Ölüm sadece hayatın sonudur.
- Death is simply the end of life.
Böyle bitireceğimizi asla hayal etmedim.
- I never imagined we'd end up like this.
Sonunda böyle bitireceğimizi asla düşünmedim.
- I never thought we'd end up like this.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Savaşın bittiği yıl doğmuşum.
- The year the war ended, I was born.
Konferans saat beşte bitti.
- The conference ended at five.
Hüzünlü sonları olan hikayeleri severim.
- I like stories that have sad endings.
Birçok Hollywood filmleri mutlu bir sona sahiptir.
- Most Hollywood movies have a happy ending.
Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
- There will be an economic crisis at the end of this year.
Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
- He will have lived here for ten years by the end of next month.
Hapishaneyi boylamak istemiyorum.
- I don't want to end up in prison.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
Nedir bu hiç bitmeyen telefon konuşması?
- What is this never ending phone talk?
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.
- You don't have to stay to the end.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.
- I like long stories with surprise endings.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
This is done to increase your ability to acknowledge others, and acknowledge in a manner that means not just Thank you,' but End of Cycle. Completion of Communication. Over and Out. Or STOP.
A piece of packaging insulation that surrounds one side of an object.
Gyanendra's 269-year-old Shah dynasty has reached the end of the line.
Sometimes she took the cable car to the end of the line, then walked to the Presidio.
It's the end of the world as we know it.
The tiny rooms are fitted with a burgundy leather chair, an end table stacked with phone books, and an ugly orange payphone common here in Australia.
Both Islam and Christianity have a strong eschatology (view of the end times) that comes from their worldview.
We spent a long time looking for a cheaper deal, but we ended up buying from the first dealer we met.
I was going for a stroll, and ended up in Slovakia.
How did things end up with you and the bricklayer? — Great. We got married!.
The system integrates a single camera into the robot's end-effector, and adds a specialized, durable lighting unit that moves with the robot to illuminate the parts. — Eyes on the Line, Mechanical Engineering, August 2005.
We lay the bricks end-to-end in one long line.
The end-to-end trip takes about forty minutes.
It's rare to meet nice people like you.
- Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
It is not rare at all to live over ninety years.
- Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir.
There are very rare animals in Australia.
- Avustralya'da çok ender hayvanlar vardır.
Tom rarely talks to anybody.
- Tom biriyle ender olarak konuşur.
... and exemptions and credits, particularly for people at the high end, because I am not going ...
... But I think that that sweet spot is coming to an end, ...