Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Tom ve Mary koltuğun zıt uçlarında oturdular.
- Tom and Mary sat at opposite ends of the couch.
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
Uluslararası dil Esperanto, 1887'nin sonlarında herkese gösterildi.
- The international language Esperanto appeared in public at the end of 1887.
Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
- I hope everything will turn out well in the end.
Bu tartışmaya bir son verelim.
- Let's put an end to this discussion.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Bu belki artık bir başkasının sorunu olmayabilir.
- This may end up being somebody else's problem.
Tom her hafta eşinden belirli bir miktar cep harçlığı alır. Haftanın sonunda artan parayı kumbarasına koyar.
- Tom receives a certain amount of pocket money from his wife every week. He puts whatever remains at the end of the week into his piggy bank.
Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
- It rained for several days on end.
Yağmurun durmasını bekleyelim!
- Let's wait for the rain to end!
Yarın ne olacak? Başlangıç veya bitiş?
- What will tomorrow be? The beginning or the end?
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük.
- As soon as the game ended, we became overjoyed.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahiret hayatına açılan kapıdır.
- Death is the door that brings this mortal life that we have lived to an end and opens out to the eternal life to come.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Başlangıcı olanın sonu da vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
O konuşmasını bitirdi.
- He brought his speech to an end.
Kimin arkadaşlara ihtiyacı var! Onlar sonunda sana ihanet edeceklerdir sadece.
- Who needs friends! They'll just betray you in the end.
Dün gece bir arkadaşınızın doğum gününü, saçıp savurarak tamamen tükettiğimiz şampanya kasalarıyla kutladık.
- Last night, we celebrated a friend's birthday with cases of Champagne, we ended up completely wasted.
Sonunda hedefine ulaştı.
- She has finally achieved her end.
Hedefe giden her yol mübahtır.
- The end justifies the means.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.
- The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Bitişin mükemmel olduğunu düşündüm.
- I thought the ending was perfect.
İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
- A good beginning makes a good ending.
Zamanın sonu yoktur. Sonsuzdur
- Time has no end. It's endless.
Onun sonsuz aşkına katlanamıyorum.
- I cannot bear her endless love.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Amerika'dakilerle karşılaştırıldığında, Japon evlilikleri nadiren boşanmayla sonuçlanıyor.
- Compared with those in America, Japanese marriages rarely end in divorce.
Ölüm sadece hayatın sonudur.
- Death is simply the end of life.
Böyle bitireceğimizi asla hayal etmedim.
- I never imagined we'd end up like this.
Sonunda böyle bitireceğimizi asla düşünmedim.
- I never thought we'd end up like this.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Konferans saat beşte bitti.
- The conference ended at five.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Hikayenin mutlu bir sonu vardı.
- The story had a happy ending.
Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
- There will be an economic crisis at the end of this year.
Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
- He will have lived here for ten years by the end of next month.
Hapishaneyi boylamak istemiyorum.
- I don't want to end up in prison.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
Nedir bu hiç bitmeyen telefon konuşması?
- What is this never ending phone talk?
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Sonuna kadar mücadeleye devam edilecekti.
- The war would be fought to the end.
Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.
- You don't have to stay to the end.
Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.
- I like long stories with surprise endings.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
This is done to increase your ability to acknowledge others, and acknowledge in a manner that means not just Thank you,' but End of Cycle. Completion of Communication. Over and Out. Or STOP.
A piece of packaging insulation that surrounds one side of an object.
Gyanendra's 269-year-old Shah dynasty has reached the end of the line.
Sometimes she took the cable car to the end of the line, then walked to the Presidio.
It's the end of the world as we know it.
The tiny rooms are fitted with a burgundy leather chair, an end table stacked with phone books, and an ugly orange payphone common here in Australia.
Both Islam and Christianity have a strong eschatology (view of the end times) that comes from their worldview.
We spent a long time looking for a cheaper deal, but we ended up buying from the first dealer we met.
I was going for a stroll, and ended up in Slovakia.
How did things end up with you and the bricklayer? — Great. We got married!.
The system integrates a single camera into the robot's end-effector, and adds a specialized, durable lighting unit that moves with the robot to illuminate the parts. — Eyes on the Line, Mechanical Engineering, August 2005.
We lay the bricks end-to-end in one long line.
The end-to-end trip takes about forty minutes.
It's not at all rare to live to be over ninety years old.
- Doksan yaşına kadar yaşamak hiç ender değildir.
It's rare to meet nice people like you.
- Sizin gibi hoş insanlara rastlamak enderdir.
There are very rare animals in Australia.
- Avustralya'da çok ender hayvanlar vardır.
Tom rarely talks to anybody.
- Tom biriyle ender olarak konuşur.
... force you to do things that end up being advantageous. ...
... the end and then sometimes ...