Hayatta kalan tek kişi o.
- Er ist der Einzige, der überlebt hat.
Dünyada insanın çok fazla alıp veremeyeceği tek şey sevgidir.
- Die einzige Sache der Welt, von der man nie zu viel bekommen oder geben kann, ist Liebe.
O benim yegane kaygım.
- Das ist meine einzige Sorge.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
O, Paris'ten henüz döndü.
- He has just come back from Paris.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom has been managing just fine.
He was the only witness of the accident.
- Er war der einzige Zeuge des Unfalls.
Making money is not the only goal in life.
- Geld zu machen, ist nicht das einzige Ziel im Leben.