Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
- I never felt at ease in my father's company.
Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
- Tom couldn't seem to put Mary at ease.
Hemşire ağrıyı hafifletmek için Tom'a bir şey verdi.
- The nurse gave Tom something to ease the pain.
Soruyu kolaylıkla yanıtlaması bizi şaşırttı.
- The ease with which he answered the question surprised us.
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
- I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
- He did the crossword with ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
Onunla birlikte huzursuz hissediyorum.
- I feel ill at ease with her.
Onun huzursuz olduğunu hemen anladım.
- I saw at once that he was ill at ease.
Endişelenme, Dima kadını rahatlatmaya çalıştı. Beni değil.
- Don't worry, Dima attempted to put the woman at ease. It's not mine.
Onun tebessümü onu rahatlattı.
- His smile put her at ease.
His mind was at ease when he received his pension.
We took our ease on the patio.
He played the organ with ease.
After winning the jackpot, she lived a life of luxurious ease.